Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki varlığına son vermek isteyen Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ, Rusya’nın aracılığıyla aralarında anlaşarak, Türkleri Balkanlar’dan atmak istiyorlardı. İşte o günlerde (1913) yazılan ve Bulgarların Müslüman Türklere yaptıkları zulümleri anlatan “Türkiye Uyan” adlı kitaptaki bir çavuşun subayına yazdığı mektubunu sunuyoruz sizlere... Mektup şöyledir:
“BURAYI HAVAYA UÇURACAĞIM!”
“Zabit efendi!.. Kuvvetli düşman müfrezelerinin Gümülcine’ye indiğini, askerimizden bir kısmının çekildiğini ve bazısının da esir edildiğini işittim! Geçen gün dört erle bana teslim ettiğiniz Kuruorman sırtındaki mühimmat deposunu hâlen muhafaza ediyorum...
Tabiî Gümülcine’yi işgal eden düşman buraya da gelecek! Doğrusu devletimin ve milletimin nice fedakârlıklarla burada yığdığı bu cephaneyi, sapasağlam düşmana teslim edecek değilim! Buna ne askerlik vazifem, ne de vatan sevgim müsaade eder. Elbette burayı havaya uçuracağım! Fakat o binlerce liranın heba olup gitmesine üzülüyorum. Haydi havaya uçurdum. Sonra ne olacağım? Düşmana esir, değil mi? Biz buraya esir olmak için mi geldik? Milletin paralarını, devletin nâmusunu esaretle ödemek için mi asker olduk? Hayır, hayır! Ben bu zilleti kabul edemem...
Dün bizim idaremiz altında rahat yaşayan bu vahşî çobanların eline esir düşmek!.. Aman yâ Rabbî! Bu ne müthiş zillet!.. Ben bu esirlik zilletine düşmektense bin defa ölmeyi tercih ederim...
“ŞEHİT OLDUĞUMU BİLDİRİN”
O hâlde ne yapmalıyım? Ben bu cephane deposunun içine saklanacağım. Burayı teslim almaya gelen Bulgarlar, iyice toplanıncaya kadar saklanacağım. Ben de içinde dahil olmak üzere cephaneyi havaya uçuracağım...
Memleketimde bulunan ana ve babama, hanımıma ve çocuklarıma selâmımı yazınız. Onlar seferberlik ilân edildiği zaman beni Subaşı’nda, değirmen kenarında uğurladılar. Bana;
“Haydi oğul haydi git!
Ya gâzi ol, ya şehit!” demişlerdi...
Cenâb-ı Hak bana şehit olmayı nasip ediyor! Artık şehit olduğumu bildirin...”