Ebû Bekr-i Nessâc hazretleri, evliyânın büyüklerindendir. On birinci yüzyılda İran’ın Tûs şehrinde yaşadı. Doğum târihi bilinmemektedir. Tûs (Meşhed) şehrinde doğdu. 1094 (H.487) senesinde aynı yerde vefât etti... “TEVEKKÜL NEDİR?..”
Zamânın âlimlerinden ilim tahsîl eden Ebû Bekr-i Nessâc, Ebü’l-Kâsım Gürgânî’nin ilim meclislerinde ve sohbetlerinde bulunup, talebelerinin ileri gelenlerinden oldu. Ayrıca Ebû Bekr-i Dîneverî ve başka âlim ve velî zâtlarla görüşüp onların sohbetlerinde bulundu. Zâhirî ilimlerde derece sâhibi olup tasavvuf yolunda ilerledi.
Allahü teâlâya olan niyâz ve münâcâtları meşhurdur. Allahü teâlâya kavuşmak aşkıyla yanarak yaptığı bir münâcâtından sonra, kendisine şöyle bir nidâ geldi: “Ey Nessâc! Bizi taleb ve isteme derdi ile kanâat et! Zîrâ bu derdi taleb şerefi, herkese ihsân edilmiş değildir.”
“Tevekkül nedir?” diye soran bir talebesine; “Tevekkül, varlığı ve darlığı Allahü teâlâdan başkasından bilmemektir” buyurdu.
Allahü teâlânın rızâsına ulaşmayı tek gâye edinen Ebû Bekr-i Nessâc hazretleri bu hususta buyurdu ki:
“Suyu düşünmek susuzluğu gidermediği, ateşi düşünmek insanı ısıtmadığı gibi, dâvâyı sâdece istemek de gâyeye ulaştırmaz. Çok gayret etmek ve çok çalışmak lâzımdır. Bunun gibi Allahü teâlâya ulaştıran yolda bulunmak istiyorum demek de matlûba eriştirmez. O’ndan ve O’nun için olan şeylerden başka her şeyden yüz çevirmek ve O’ndan başka her şeyden uzak durmak, vazgeçmek lâzımdır. Yalnız O’na kavuşturacak şeylere yönelmek lâzımdır ki, bu dâvâsında sâdık olduğu anlaşılsın. Bir kimse gönlünde, Allahü teâlânın râzı olmadığı şeylere muhabbet besleyip Allahü teâlâya kavuşturan yolda bulunmayı isterse, bu o kimsenin sâdık ve doğru olmadığını gösterir. Eğer sâdık ve doğru ise, önce o şeyleri bırakması lâzımdır. Çünkü, ekilmiş yere ekin ekilmez ve yazılmış kâğıda tekrar yazı yazılmaz.”
VELÎNİN DÖRT ALÂMETİ...
“Velînin dört alâmeti vardır.
1) Kendisine gelen musîbetten şikâyet etmemesi. 2) Kendisinden ortaya çıkan kerâmeti gizlemeye çalışması, âşikâr etmemesi, halka gösteriş yapmaktan ve şöhretten kaçması. 3) İnsanların verdiği sıkıntı ve belâlara katlanması, onlara karşılık vermemesi. 4) Kendilerinden ortaya çıkan fiillerle Allahü teâlânın kullarına karşı gizlenmeleridir.”
Ebû Bekr-i Nessâc hazretleri vefatına yakın buyurdu ki: “Havftan, azab korkusundan daha yüksek makam, Allahü teâlânın sevmediği kimseyi sevmemektir.”