ARA
MEŞHURLARIN SON SÖZLERİ
 Hasan-ı Basrî hazretlerinin Şem’ûn adlı mecûsi komşusu hastalanmıştı. Onun, bu hastalıktan kurtulamayacağını anlayan Hasan-ı Basrî hazretleri yanına gitti ve ona Kelime-i tevhîdi telkîn ederek buyurdu ki:
-Ey Şem’ûn! Uzun yıllar ateşe taptın, gece ve gündüz yaratıcı sanarak ona secde eyledin. Bu sebeple yerin ateş olacaktır. Ancak şimdi ölmeden ‘Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah’ deyip, Hakkın dergâhına vardığında kendine Cennet’i mekân bulasın!.. “Azâba uğramak istemiyorsan!”
Mecûsî bâzı bahâneler ileri sürerek îmân etmek istemedi. Hasan-ı Basrî hazretleri buyurdu ki: 
-Îmânla şereflenenler Cehennem ateşine girseler bile elîm azâba uğramazlar. Hattâ Cehennem ateşi bile îmânı kuvvetli bu kişilere pek tesir etmez. Cehennem müminlere şöyle hitâb eder: ‘Günâha müptelâ olanlara günâhları kadar azâb olursa da sonra çok sevaplara kavuşurlar. Ama kâfirler ebedî, sonsuz azâb içinde nice bin türlü eziyete düçar olacaklardır.’ 
-Ey Şem’ûn, Hak teâlâ müminleri dünyâda da kerâmet ehli kılıp, hakîkati göstermek için peygamberlerin vârisleri olarak onları kuvvetlendirmiştir. Eğer diğer ateşe tapanlar gibi acıklı bir azâba uğramak istemiyorsan, gel ikimiz elbiselerimizi çıkarıp yanan fırına girelim. Bakalım hangimizin bedenini ateşin alevleri yakmayacak!..
Hasan-ı Basrî orada yanan bir ateşin içine kollarını sıvayıp soktu ve; 
-Ey Şem’ûn! Ateş dünyâ ve âhiret mahlûkudur ve Hakk’ın emriyle yakar. Allah’ın emriyle ateşin mizâcı su gibi, suyun mizâcı ateş gibi olur” buyurarak kor hâlindeki ateşten kollarını çekti. Fakat ellerinde en ufak bir yanma alâmeti görülmedi.

“Affa lâyık olur muyum?..”
Bu hal karşısında kalbi yumuşayan mecûsî, İslâma meyletti ve; 
-Ey Hasan! Bu kadar telef edilmiş ömürden ve işlediğim kötülüklerden sonra, Kelîme-i tevhîdi söylemekle affa ve merhâmete lâyık olur muyum? dedi. Hasan-ı Basrî hazretleri; “Evet” buyurdu. Mecûsî; 
-Eğer bir ahitnâme yazıp bana kefil olursan, îmâna gelirim. Yoksa korkarım, dedi. 
Hasan-ı Basrî gereken teminâtı vererek onun Kelîme-i tevhîd ile îmân etmesine vesîle oldu. Şem’ûn Hakk’ın affına kavuştu. Sonra da vefât etti. İsteği üzerine ahidnâme ile birlikte mezârına koyup defnettiler.
Tüm İçerikler