Ebü’l-Hüseyin Şirvânî, İran’da yetişen büyük velîlerdendir. Onuncu asrın ortalarında vefât etti. İlim öğrenmek için çok yerleri dolaştı. Mısır’da yerleşti. Sonra Mekke-i mükerremeye gitti. Vefâtına kadar orada ikâmet etti...
FELÇLİ İDİ; ANCAK!..
Ömrünün sonlarına doğru felç oldu. Eli ayağı tutmaz, ayağa kalkamazdı. Fakat müezzinin namaz için ikâmet okumaya başladığı andan, namazını bitirdiği âna kadar olan zamanda ve sohbet esnâsında çok sağlam olur, hiçbir şeyi kalmazdı. Bu zamanlar hâricinde, yine felçli hâle dönerdi!..
Bu mübarek zat vefât ettiğinde 124 yaşlarındaydı. Mekke-i mükerremede, Harem-i şerîfin imâmı idi. Kendisine; “Tasavvuf nedir?” diye sordular. “Hakîkî din âlimlerinden birine bağlanıp, ona teslim olmak. Onun feyz ve bereketlerinden istifâde etmek. Kimseye karışmayıp, kendi hâlinde insanlardan ayrı yaşamaktır buyurdu.
Bir gün de şöyle buyurdu: “Sıddîkların, yükseldikçe istedikleri bir şey vardır ki, o da riyâset muhabbetidir. (Şefâat makâmı)” (Saîd-i Fergânî buyurdu ki: Buradaki “riyâset muhabbeti” insanların başına geçmek arzusu değildir. Zâten, evliyâlık yolunda bulunmanın ilk şartı, bunu terk etmektir. Nerede kaldı ki, en sonda hâsıl olan şey “riyâset muhabbeti” olsun. Bu ifâdeden murâd; Allahü teâlânın indinde, evliyâyı sevenler için şefâat makâmı taleb etmektir.)
Yine buyurdu ki:
“İzzet ve şerefi, Allahü teâlânın dînine uygun olmayan hâllerde arayan kimseyi, Allahü teâlâ, hor-hakîr ve zelîl eder.”
“Dîne uymakta gevşek davrananlarla berâber olmaktan, son derece sakınmalıdır. Onlar, insanın felâketine sebep olurlar.”
“Fakirler dünyâ ve âhirette her bakımdan rahattırlar.”
“Bâzı kimseler vardır ki velîdirler. Büyük zâtlar bu kimselere bakınca, tasavvuftaki makamlarını görürler. O kimsenin ise, bunların hiçbirinden haberi olmaz.”
“GERÇEK VELÎ ŞUDUR Kİ!..”
Ebü’l-Hüseyin Şirvânî, vefatından önce buyurdu ki:
“Velî, içinde bulunduğu ânı değerlendirmek için çırpınır. Diğer vakitleri kıymetlendirmek için çalışsa, içinde bulunduğu vakti harcamış olur. İleriki vakte kavuşacağı da, zâten belli değildir. Bunun için gerçek velî, her an, içinde bulunduğu ânı değerlendirir. Böylece bütün ömrü kıymetli olur.”