Abdülazîz bin Ca’fer hazretleri; Muhammed bin Osman bin Ebî Şeybe, Mûsâ bin Hârûn, Muhammed bin Fadl el-Vâati, Sa’îd bin Aceb el-Enbârî, Ebû Halîfe Fadl bin Hab-bâb, Ali bin Taygûr, Ca’fer el-Feryâbî, Ahmed bin Muhammed Ca’d, İbrâhîm bin Muhammed bin Heysem, Kâsım bin Zekeriyyâ el-Mutnz, Hüseyn bin Abdullah, Ebü’l-Kâsım el-Begâvî, Abdullah bin Ahmed, Ebû Bekr bin Ebû Dâvûd gibi pek çok değerli âlimden hadîs-i şerîf öğrenmiş, rivâyetlerde bulunmuştur.
Kuvvetli bir zekâya sahip olan Abdülazîz Hallâl; çok güç, anlaşılması zor olan meseleleri hemen anlardı. Hadîs âlimleri, onun sağlam, güvenilir bir râvi olduğunu bildirmişlerdir. Müttekî bir zât idi...
O, son derece ibâdete düşkün, Allahü teâlânın emirlerine uyan, dünyâya kıymet vermeyen, harâm ve şüpheli olan şeyleri terk etmekle beraber, mubahların çoğunu da terk etmiş, arif, âlim ve müttekî bir zât idi.
Hanbelî mezhebindeki fıkhî beyânları pek çoktur. Bununla beraber, Ehl-i sünnet vel-cemâat i’tikâdına hizmetleri de büyük oldu. Zamanının sultanı ve devlet adamları yanında da büyük bir kıymeti vardı.
Ehl-i sünnet olmayan kimselerle konuşur, onlara doğruyu anlatırdı. Çok zekî ve büyük âlim olduğundan, onların delillerinin hepsini çürütür, söyleyecek bir şey bulamazlardı...
“Cuma gününe kadar aranızdayım”
Ebû Bekr Abdülazîz Hallâl son hastalığında buyurdu, ki: “Ben cuma gününe kadar aranızdayım.”
Bunun üzerine “Allahü teâlâ sana afiyet versin” dediler. Bu sözü söyleyenlere:
“Ebû Bekr Mervezî’nin şöyle dediğini işittim: “Ahmed bin Hanbel yetmiş sekiz sene yaşadı ve cuma günü vefât etti. Cuma namazından sonra defnedildi.”
Ebû Bekr Hallâl da yetmiş sekiz sene yaşadı. 363 (m. 974) Şevval ayının yirmiüçüncü cuma günü vefât etti ve aynı gün defnedildi. Bu, onun kerâmetlerinden birisidir. Cenâzesinde o güne kadar hiç görülmemiş kalabalık bir cemâat bulundu.
Onun kabri geceleri nûr ile dolup, bu nurun, kabrinden semâya doğru yükseldiği herkes tarafından görülürdü...