ARA
MEŞHURLARIN SON SÖZLERİ
 Elâzığlı Hacı Muharrem (Hilmî) Sırrî Efendi, âilesiyle birlikte birkaç köy daha dolaştıktan sonra 1905’te Harput’a yerleşti. Hacı Abdullah Efendi’nin medresesinde ilim tahsiline başladı. Abdullah Efendi’den ve oğullarından ders aldı. Bir yandan Harput’ta okurken diğer yandan da Kövenk’e gidip geliyordu. Bir süre Harput’un ünlü âlimlerinden Beyzâde Alî Rızâ Efendi’ye müezzinlik de yaptı. 
Tabur imamlığı yaptı...
Hacı Muharrem Sırrî Efendi, 1322 (1906) tarihinde askere intisab etti, Erzurum’a gönderildi. Önce tabur kâtipliği yaptı, çok güzel sülüs ve rik’a yazısı ve keskin zekâsıyla komutanlarının ve özellikle paşanın dikkatini çekti. Açılan bir imtihanı kazanarak tabur imamlığına atandı. Resmen tabur imamlığı yapıyordu ama önemli hizmetlerde kullanılıyordu... 
Hacı Muharrem Efendi Erzurum’dan görevle Bitlis’e gitti. Orada Abdu’l-Gaffâr Hoca ile dost oldu. Muhammed Kübrevî’ye de intisâb edip ondan, icâzet aldı. 
Hacı Muharrem Sırrî Efendi 1328 (1912)’de Elazığ’da Depo Taburlarını kurmakla görevlendirildi. Daha sonra gönderildiği Yemen’de, tabur imamlığı görevinden ayrı olarak Arap çocuklarına Türkçe öğretmenliği de yaptı. Yemen’de iki yıl kaldı. 
Tekrar Erzurum’a geldi, Birinci Cihan Savaşına katıldı.

Kaside ve ilahiler yazdı...
1323 (1925-26)’e kadar Erzurum’da kalan Hacı Muharrem Efendi, bu tarihte emekliye ayrılıp doğum yeri olan Elazığ’a geldi ve kendisini tamamen ilme verdi. Yazdığı kaside ve ilahiler, o civarda meşhur oldu. 
Hacı Muharrem Sırrî Efendi, son hastalığında, yatağında yatarken şu şiiri çok tekrar ederdi:
“Dünyâ bir leştir, tâlibleri köpeklerdir, 
Önü şenlikli ma’mûr, sonu haraptır! 
Her gün bir melek şöyle ünler: 
Doğun ki ölesiniz, yapın ki yıkılsın!”
Tüm İçerikler