Ferîdüddîn-i Attâr hazretleri, 1119 (H.513) senesinde Nişâbûr’da doğdu. Babası attâr idi, yâni ilâç, esans, parfüm satardı. Ferîdüddîn-i Attâr, zühd ve takvâ sâhibi olup haramlardan sakınıp ibâdetle uğraşırdı.
Ferîdüddîn-i Attâr hazretleri, küçüklüğünde Şadbah kasabasında bir yandan babasının yanında attârlık mesleğini öğreniyor, bir yandan da Kutbüddîn Haydar isimli büyük bir zâtın sohbetlerine devâm ediyordu. Babasının vefâtı üzerine onun yerine geçip, attârlık mesleğini bir süre devâm ettirdi. Attârlıkla uğraşırken, bir taraftan da kıymetli dînî kitapları, velîlerin hayatlarını ve menkıbelerini okuyordu.
“Kendini hesâba çek!”
Ferîdüddîn-i Attâr bir nasihatinde şöyle buyurur:
“Ey gâfil insan! Sen nefs sâhibisin. Bu dünyâda kendini hesâba çek. Kalbindeki pislikleri temizlemek için mücâhede et. Büyükleri de kendine kıyas etme. Zîrâ bir velî, zehir de yese o zehir bal olur...”
Ferîdüddîn-i Attâr, 1229 (H.627) senesinde Moğol istilâsında, bir askerin eline esir düştü. O asker onu öldürmek istediğinde, askere halk; “Bu ihtiyarı öldürmekten vazgeçersen, kanına bedel olarak bin altın akçe veririz” dediler. Moğol askeri onu bu fiyata satmak istedi. Fakat Ferîdüddîn-i Attâr ona;
-Sakın beni bu fiyata satma. Çünkü sana kanım için daha fazla fiat verirler, deyince, asker satmaktan vazgeçti.
Şehâdet şerbetini içti...
Bir süre sonra başka bir şahıs gelerek askere;
-Bu yaşlı zâtı öldürmekten vazgeç. Onun kanına karşılık sana bir torba saman vereyim, deyince, Ferîdüddîn-i Attâr;
-İşte beni şimdi sat. Çünkü esas fiyatımı ve kanımın değerini buldum. Bundan fazla para etmem, dedi.
Bunun üzerine sinirlenen Moğol askeri onu şehîd etti...
Şehâdet şerbetini içen Ferîdüddîn-i Attâr, kesik başını elleri arasına alarak yarım fersahlık (3 km’lik) bir mesâfeyi koşarak katetti. Şimdi türbesinin bulunduğu yere varınca, rûhunu teslim etti ve oraya düştü...