Ferîdüddîn-i Attâr hazretleri, 1119 (H.513) senesinde Nişâbûr’da doğdu. 1229 (H.627) senesinde Cengiz’in istilâsında bir Moğol askerinin eline esir düştü. Çok para vererek kurtarılmak istendi. Ancak, kurtulamayıp, şehîd edildi. Şehîd edildiğinde 114 yaşındaydı. Kabri Şadbah kasabasına yakın olup, ziyâretgâhdır...
Büyük mutasavvıf Ferîdüddîn-i Attâr hazretleri, küçüklüğünde Şadbah kasabasında bir yandan babasının yanında attârlık mesleğini öğreniyor, bir yandan da Kutbüddîn Haydar isimli büyük bir zâtın sohbetlerine devâm ediyordu. Babasının vefâtı üzerine onun yerine geçip, attârlık mesleğini bir süre devâm ettirdi.
“Ben yükü hafif bir adamım!”
Ferîdüddîn-i Attâr hazretleri, attârlıkla uğraşırken, bir taraftan da kıymetli dînî kitapları, velîlerin hayatlarını ve menkıbelerini okuyordu...
Bir gün bir garip derviş dükkânının önüne gelip, kapıdan içeriye bakmaya başladı. Gözleri dolarak bir âh çekti. Ferîdüddîn Attâr ona;
-Neden öyle saf saf bakınıp duruyorsun? Yürü git işine senin için hayırlısı budur, dedi.
Derviş;
-Ben yükü hafif bir adamım. Dünyâda bu hırkadan başka bir şeyim yok. Böyle olunca, bu dünyâ pazarından çabuk ve kolaylıkla geçip giderim. Fakat sen bu ağır yükleri derleyip topla kendi başının çâresine bak! deyince, Ferîdüddîn-i Attâr;
-Sen bu dünyâdan nasıl geçip gidersin? dedi. O zât da;
“Canımı Hakk’a teslim ederim”
-Bu hırkayı sırtımdan çıkarır, başımın altına yastık yapar, canımı Hakk’a teslim ederim, dedi ve hırkasını başının altına koyarak; “Allah” deyip rûhunu teslim etti...
Bu durum karşısında Ferîdüddîn-i Attâr hazretlerinin evliyâya olan bağlılığı, dînini öğrenme istek ve arzusu dayanılmaz hâle gelince, attârlığı terk etti. Dükkanında bulunan eşyâyı Allah yolunda sadaka olarak dağıttı. Rükneddîn-i Ekaf isminde büyük bir zâtın dergâhına gitti ve kısa zamanda tasavvufta yüksek makamlara kavuştu...