Mevlânâ Behâeddîn hazretlerinin babası Şeyh Lütfullah, Hâcı Bayrâm-ı Velî hazretlerinin önde gelen halîfelerinden idi. Bu sebeple, daha küçük yaşta iken o yüce velînin elini öpmek ve duâsına kavuşmak şerefine nâil oldu. Hâcı Bayrâm-ı Velî hazretleri tâcını Mevlânâ Behâeddîn’e hediye etti. O da bu tâcı ömrünün sonuna kadar başından çıkarmadı ve eriştiği derecelere hep Hâcı Bayrâm-ı Velî hazretlerinin tasarrufu bereketiyle kavuştuğunu bildi.
Zamânındaki büyük âlimlerden ilim öğrenerek yetişen Mevlânâ Behâeddîn, daha sonra Hâcezâde Muslihuddîn Mustafa bin Yûsuf’un hizmetine girdi. Kısa zamanda yükselerek, Hâcezâde’nin ders vekîli oldu. Önce gelen hakîkî İslâm âlimlerinin yaptıkları gibi edebe riâyet ile ilmini artırdı ve büyük âlimlerden oldu.
KISA ZAMANDA YÜKSELDİ...
Bu mübarek zat, ilminin çokluğu ile berâber, fazîlet ve güzel hâllerde de çok üstün idi. Vakitlerinin çoğunu ilim ve ibâdete ayırdı.
İlimde çok yükselip, insanlara faydalı olacak, ders verecek hâle gelince, Balıkesir Medresesine müderris oldu. Sonra Bursa’da Yıldırım Bâyezîd Han Medresesinde görevli iken, Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından İstanbul’da yaptırılan Sahn-ı Semân medreselerinden birine tâyin edildi.
“YOLCULUK ZAMANI YAKLAŞTI!”
Sultan İkinci Bâyezîd Han, Edirne’de büyük ve mükemmel bir medrese yaptırınca, buraya, ilk müderris olarak bizzât Mevlânâ Behâeddîn’i tâyin etti. Böylece bu kıymetli vazîfeye tekrar başladı. Mevlânâ Behâeddîn hazretleri 1490 (H.895) senesinde vefâtına kadar bu görevde kaldı.
Rivâyet olunur ki, Mevlânâ Behâeddîn hazretleri, bir gün Edirne’de velîlerden birine rastladı. O zât Mevlânâ’ya; “Yolculuk zamânı yaklaştı. Âhirete göç etmek zamânı geldi. Devamlı âhiret hazırlığında bulunmalı değil mi?” diye hitâb etti. Mevlânâ Behâeddîn tebessüm ederek; “Evet!” mânâsına başını salladı.
Bu konuşmadan sonra evine gelen Mevlânâ, vasiyetini yaptı. Yedi gün hasta yattıktan sonra vefât etti...