ARA
MEŞHURLARIN SON SÖZLERİ
 Ahmed Sârbân hazretleri, Tekirdağ-Hayrabolu’da doğdu. 1545’te yine aynı şehirde vefât etti. Ahmed Sârbân, küçük yaşta ilim öğenmeye başladı. Daha sonra Yeniçeri Ocağında “26. Orta”yı meydana getiren “Deveci Ortası”na kaydoldu. Çalışkanlığı ve zekâsı sâyesinde Devecibaşılığa kadar yükseldi. Kânûnî Sultan Süleymân Hanın Irakeyn Seferine Sârbânbaşı, yani “Devecibaşı” olarak katıldığından bu lakapla tanındı.
Yine bu seferde, orduda gönül ehli Pîr Ali Sultan adında mübarek bir zât vardı. O, Ahmed Sârbân’ı gördüğü anda ondaki ilme karşı kâbiliyet ve istidâdı sezdi. Kendisine pekçok nasîhatlerde bulundu. Ahmed Sârbân sefer dönüşü görevinden ayrılarak kendisini tamâmen Pîr Ali Sultan’ın sohbetlerine verdi ve onun muhabbet halkasında eridi. Gönlünden dünyâ ve makam sevgileri silindi gitti... HAYRABOLU’YA YERLEŞTİ... 
Ahmed Sârbân hazretleri, hocasının vefâtından sonra Hayrabolu’ya geldi. Orada pek çok talebe yetiştirdi... 
Bir gün talebeleri arasından birinin, hâllerini anlayamadığı evliyâullahtan bir zatın aleyhinde konuştuğunu duyunca; 
“Evliyâya eğri bakma, Kevn ü mekân elindedir./Mülke hükmün süren oldur, iki cihân elindedir./Sen ânı şöyle sanursun; sencileyin bir âdemdir,/Evliyânın sırrı vardır, gizli âyân elindedir...” diyerek, velilerin cenâb-ı Hak katındaki değerine işâret etti. O talebe de tövbe etti...
Ahmed Sârbân hazretlerinin çok huysuz ve geçimsiz bir hanımı vardı. Efendisini görmeye gelenlere içeriden; “Siz bu adamdan ne meded umuyor ve ne hayır bekliyorsunuz?” diyerek bağırırdı... 

“KIYMETİNİ BİLEMEDİM!..”
Bir gün bu mübarek zatın talebeleri “Nasıl oluyor da hocamız böyle bir hanımla yaşayabiliyor?” diye düşündüler.
Onların bu düşüncelerini anlayan mübarek, şu cevâbı verdi:
“Benim böyle bir kadına tahammül etmem, nefsânî değildir. Bu, talebelerimize verdiğimiz bir derstir. Maksat, çirkin huylu insanlarla da iyi geçinmektir. Sizin elinizdeyse nefsinizi içinizden atın bana öyle gelin. İşte bu kadar!..”
Ahmed Sârbân hazretleri 1545 (H.952) yılında vefât etti. Doğum yeri olan Hayrabolu’da adına yaptırılan türbenin hazîresine defnedildi. O huysuz hanım, beyinin kıymetini vefâtından sonra anladı ve gece-gündüz; “Ah ah! Yazık çok yazık ki, ben senin kadrini, kıymetini bilemedim” diyerek ağlardı...
Tüm İçerikler