Anadolu evliyasındandır. Dağıstan’da dünyaya geldiği için Dağıstânî olarak anılmıştır. Dağıstan bölgesi, 1800’lerden itibaren Rus işgaline uğradığı için ailesi Anadolu’ya göç ederek Harput’a yerleşti. Burada küçük yaştan itibaren medresede tahsil gördü ve kıymetli din alimlerinden ders aldı.
Dağıstanlı Hâfız Efendi ölüm döşeğinde iken, vefâtından sonra kürsünün Beyzâde Efendiye verilmesi konusunda medresenin kurucularından Çötelizâdelerden Sırma Hâtuna şöyle vasiyette bulundu: KIYAMETTE DAVACI OLURUM
“Ben yakında öleceğim. Ölümümden sonra, müderrislik için birçok dedikodular, hattâ kavgalar olacaktır. Yerimi ancak Beyzâde Ali Rızâ Efendi doldurabilir, müderrisliği ona vereceksin. Şâyet başkalarına verecek olursan, kıyâmet gününde senden dâvâcı olurum.” Sırma Hâtun da;
“Vasiyetini emânet bilirim. Emânete ihânet edilmez. Bize sâdece o emâneti korumak ve bu vasiyete itâat etmek düşer.” dedi. Bir süre sonra Dağıstanlı Mehmed Efendi vefât etti. Fakat bu zât, Beyzâde Efendiye icâzet, diploma vermedi. Bu yüzden Dağıstanlı’dan boşalan müderrislik için birçok dedikodular çıktı. Herkes Beyzâde’nin yaşına bakıp, onun ilminden ve fazîletinden şüphe ediyordu. Bu durumu öğrenen Gâziantep âlimlerinden Küçük Ali Efendi, Beyzâde’ye bir icâzetnâme, diploma gönderdi. Bu icâzet gelince, Beyzâde Efendi, Dağıstanlı hocadan boşalan müderrisliğe tâyin edildi.
BABASI TÜRKİSTANLIDIR
Beyzâde Efendi, 1810 (H.1225) senesinde Harput’ta doğdu. Babası aslen Türkistanlı olup, önce Mısır’a, sonra da bu bölgenin Napolyon tarafından işgâli üzerine Harput’a göç etti. Beyzâde Efendi tahsîl çağına geldiğinde, ilk olarak Şeyhülulemâ diye tanınan Hacı Ali Efendiden ders almaya başladı. Daha sonra Dağıstanlı Hâfız Mehmed Efendinin derslerine devâm etti. Genç yaşına rağmen tahsil döneminde zekâ ve dirâyetiyle kendini herkese sevdirip, durup dinlenmeden çalışarak yüksek derecelere kavuştu.