Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri, evliyânın büyüklerindendir. Tasavvuf ehlinin çok tanınmışlarından olup, “Seyyid-üt-Tâife” denmekle meşhûrdur. Künyesi, Ebü’l-Kâsım’dır. Bu mübarek zat 822 (H.207)’de Nehâvend’de doğdu. Bağdat’ta büyüdü ve orada yaşadı. 911 (H. 298) senesinde vefât etti.
Bir kimse Cüneyd-i Bağdâdî’den duâ istediğinde şöyle duâ ederdi: “Seni kendisiyle meşgul etsin!”
“Allahü teâlâ senin kalbini dağınık etmesin. Seni, kendisinden alıkoyan her şeyden kurtarsın. Kendisine kavuşturan şeylere kavuştursun. Seni mâsivâdan (kendisinden başka şeylerden) kurtarıp, kendisiyle meşgul eylesin. Sana kendisiyle berâber olmaya lâyık bir edep ihsân eylesin. Kalbinden, râzı olmadığı, beğenmediği şeyleri çıkarıp, kendi rızâsını koysun. Seni kendisine ulaştıran yola kavuştursun...”
Bu mübareğin de hikmetli sözleri pek çoktur. Birisi, kendisine “Gözümü yabancı kadınlara bakmaktan nasıl koruyabilirim?” diye sorunca “Yabancı kadını gördüğün zaman, Allahü teâlânın seni, senin o kadını görmenden daha iyi gördüğünü hatırla” buyurdu...
Bir gün Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri câmide iken bir zât içeri girdi ve iki rekat namaz kıldı; sonra bir kenara çekildi. Biraz sonra, işâret ile Cüneyd-i Bağdâdî’yi yanına çağırdı. Onun yanına gittiğinde;
“Ey Ebü’l-Kâsım! Allahü teâlâya ve dostlara kavuşma vaktim yaklaştı. Vefâtımdan sonra yıkanmam, kefenlenmem ve defnim bittikten sonra senin yanına bir genç gelir, elbisemi, âsâmı ve su kabımı ona verirsin. O, Allahü teâlâ katında mânevî derecesi yüksek olan birisidir” dedi...
“Sen bunu nereden biliyorsun?”
O zât vefât edip, defnedildikten sonra Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin yanına bir genç geldi ve; “Emânet nerede ey Ebü’l-Kâsım?” dedi. O da; “Sen bunu nereden biliyorsun? Bize söyle” deyince, şöyle cevap verdi:
“Falanca yerde bulunuyordum. Gaibden bir ses bana; ‘Kalk! Cüneyd’e git! Ondaki şu, şu emâneti al! Sen ebdal denilen evliyâdan birinin yerine tâyin edildin!”
Bunun üzerine Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri emânetleri ona verdi. O genç gusül abdesti aldıktan sonra, o elbiseleri giyip, gitti...