Fransız Büyükelçisi Kont de Ferriol Ayşe adında bir kızcağızı gizlice satın alarak 1697 senesinde İstanbul’dan Fransa’ya göndermişti. Talihsiz Çerkez Kızı Ayşe ömrünün sonuna kadar bir “Fransız malı” olacak ve çile dolu bir ömür sonrasında vatanından uzaklarda acı içinde son nefesini verecekti. Onun adı artık “Elisabeth-Charlotte” idi...
Ayşe, 18 yaşına geldiğinde, güzelliği ve mahzunluğu sebebiyle delikanlılar, onun çevresinde pervane oluyordu. Fransa’da krallık rejiminin en çalkantılı yıllarında büyüyen Ayşe, son derece ünlü isimlerle tanıştı... Üzüntüden verem oldu...
Kont de Ferriol, 61 yaşında Paris’e döndüğünde; Ayşe gençliğinin en alımlı günlerindeydi. Ancak Ayşe’yi tarihe geçirecek; ona sahip olarak üzüntüden verem edecek, Şövalye Blaise Marie d’Aydie’nin ona olan aşkıydı. Kont de Ferriol hayata gözlerini yumunca “Köle Ayşe”nin yeni sahibi bu şövalye oldu...
Blaise, Malta Şövalyeliği de yapmış oldukça soylu bir ailedendi. Perigod kökenli aile Cizvit Tarikati okullarında yetiştirdikleri oğullarının bir “köle” ile evlenmesine izin vermiyordu. Bu arada “Cariye Ayşe”den, bir çocuk sahibi olacak kadar ileri gidip, şansını zorlamayı ihmal etmedi. Kızına Celine (Selin) adını verdi.
Ailesinden kopuk büyümenin verdiği acılar, çektiği ıstıraplar, onu insan tüylerini ürpertecek mektuplar yazmağa sevk ediyordu. Ayşe çok ama çok acı çekiyordu. Ki, zamanla verem olmaktan kurtulamadı ve kan kusarak yalnızlık içinde hayata veda etti. Son mektubunda şunları yazdı:
“Şu anda hiç mutlu değilim”
“Devamlı öksürüyor ve kan tükürmeye devam ediyorum... Gün geçtikçe zayıflıyorum. Ölüm düşüncesi beni sandığınızdan daha az kederlendiriyor. Şu anda hiç mutlu değilim. Çirkin davranışım beni zelil kıldı...”
Aradan yıllar geçti... Ayşe’nin kızı Celine bir soylu ile evlendi. Evliliği kısa sürdü ve onun da bir kız çocuğu oldu. O kız, Andre de Bonneval ile evlendirildi. Onun oğlu da yıllar sonra Osmanlı’ya sığınacak, Müslüman olmakla şereflenecek ve ordunun çok önemli bir sınıfının kuruculuğunu yapacaktı. O isim, Osmanlı Tarihlerinde Humbaracı Ahmet Paşa adıyla bilinen “Claude Alexandre de Bonneval” idi... Tarih, ne garip sırlar gizliyor değil mi?