Celâleddîn Tebrîzî, ilim tahsîline hocası Ebû Saîd Tebrîzî’nin yanında başladı. Hocasının vefâtından sonra, Şihâbüddîn Sühreverdî hazretlerinden ilim öğrenip feyz aldı. Ferîdüddîn-i Attâr hazretlerinin nazarlarından istifâde etti... HİNDİSTAN YOLLARINA DÜŞTÜ...
Celâleddîn Tebrîzî hazretleri, Müînüddîn Çeştî hazretlerinin hizmetinde bulunmak ve feyzlerinden istifâde etmek için Hindistan’a gitti. Delhi’de bulundu. Fakat Hindistan Şeyhül-İslâmı, onu çirkin bir suçla ithâm eyledi ve onu Bengal tarafına sürdürdü... Celâleddîn Tebrîzî hazretleri daha sonra Bengal’den de çıkıp, Çin’e gitti. Pekin yakınlarında bir dergah açarak insanlara İslam dinini anlattı. Meşhûr seyyah ve âlim İbn-i Battûta, Seyahatnâme’sinde anlatır:
“Çin taraflarında Celâleddîn hazretlerinin ziyâretine gittim. Onun ikâmet ettiği yere iki gün mesâfe kala, talebelerine misâfir oldum. Akşamleyin bana, nereden gelip nereye gittiğimi sordular. Onlara; ‘Ben Acem memleketinden gelip, Çin memleketine Celâleddîn hazretlerinin ziyâretine gidiyorum’ deyince, onlar da onun talebeleri olduklarını söylediler. Bana; ‘Her gece yatsı namazından sonra Celâleddîn hazretleri yanımıza gelir, bir saat yanımızda kalır ve ondan sonra gider’ dediler. Hakîkaten yatsı namazından sonra Celâleddîn hazretleri geldi. Biz orada onunla müşerref olduk, bir saat sohbet ettiler ve kalkıp gittiler...
Ertesi sene yine Çin tarafına seyahat edip Hanbalık’a (Pekin’e) gittim. Sagurcî Zâviyesine vardım. Orada Burhâneddîn isminde büyük bir zât vardı. Onun ziyâretine gittim. Üzerime Celâleddîn hazretlerinin hediyesi olan bir şal almıştım. O mübârek zâtın elini öpmek istedim. Benim yüzüme bakıp elini öptürmedi. Tutup, elimi kendisi öptü. Sebebini sorduğumda; ‘Ben, senin elini üzerindeki şal için öptüm. İlk önce şalı tanıdım. Ancak nereden elde edebileceğinizi düşündüm. Hocama râbıta ettim. Kendisinin hediye ettiğini söyledi. Ben de hocamın şalına hürmeten senin elini öptüm’ dedi...
“O, MÜBAREK BİR ZATTIR!”
Buradan yine Celâleddîn Tebrîzî’yi ziyârete gittim. Beni görür görmez; ‘Yâ İbn-i Battûta! Şimdi de benim kardeşim olan Burhâneddîn’den anlat, onun durumu nasıldır acabâ?’ dedi. Ben de iyi olduğunu ve selâmlar gönderdiğini söyledim. Sonra; ‘O, çok mübârek bir zâttır. Üzerinde hocasının şalı bulunan kimseye elini öptürmez ve o onun elini öper’ dedi. Ben bu hâle çok hayret ettim ve şaşırdım... Bir müddet sonra yine o mübareği ziyâretine gittiğimde; ‘Bundan birkaç ay evvel vefât etti’ dediler.”