Celâleddîn Tebrîzî, Hindistan evliyâsının büyüklerindendir. Tebriz taraflarında doğduğu için “Tebrîzî” nisbesiyle meşhur oldu. “Celâleddîn” lakabı verildi. 1345 (H.746) yılında Bengal bölgesinde vefât etti.
Ferîdüddîn-i Attâr hazretlerinin nazarlarından istifâde eden Celâleddîn Tebrîzî, Hâce Muînüddîn-i Çeştî hazretlerinin vefâtından önce Hindistan taraflarına gitti. Onun sohbetleriyle de şereflendi. Kutbüddîn Bahtiyâr Kâkî ve Behâüddîn Zekeriyyâ ile sohbet etti. Kerâmetleri meşhûr oldu
Şihâbüddîn Sühreverdî hazretlerinin yanında kemâl mertebesine kavuşan Celâleddîn Tebrîzî hazretlerinin kerâmetleri meşhûr oldu. Hülâgü’nün işgâl ettiği Bağdât’ta, halîfe olan Mu’tasım’ın katledileceğini, Allahü teâlânın izniyle, bir gün önceden işâretle haber verdi. Ertesi sabah halîfe hunharca katledildi...
Celâleddîn Tebrîzî, kırk sene gündüzleri hep oruç tuttu. On günde bir kendi ineğinden sağdığı sütten bir mikdâr içer, başka hiçbir şey yemezdi. Bütün gecelerini namazla geçirirdi. Gecede bin rekat namaz kıldığı olurdu...
Celâleddîn-i Tebrîzî hazretlerinin hikmetli sözleri çoktur. Buyurdu ki:
“Allahü teâlâdan başka şeye gönül bağlamak, dünyâya tapmak demektir...”
Vefâtını haber verdi!..
Bu mübarek zat, vefâtını haber verdi. Vefâtından bir gün önce yanına gelen talebelerine; “Yarın öğle vakti, inşâallah ebedî sefere çıkacağım, onun için vedâlaşmak isterim. Zîrâ, bu dünyâda bir daha birbirimizi görmeyeceğiz” buyurdu. Hakîkaten, ertesi gün öğle namazını kılarken, son rekatın son secdesinde rûhunu teslim etti.
Köylüler yanına geldiklerinde kaldığı mağaranın yanında kazılmış bir mezar, üzerinde de kefen ve cenâze için gerekli şeyler durduğunu gördüler. Hemen cenâze işlerini tamamlayıp, namazını kıldıktan sonra kazılmış olan mezara defnettiler.
Talebelerine vasiyetinde; “Benim size nasîhatim, Allahü teâlâdan korkarak, O’nun emir ve yasaklarına riâyet etmenizdir” buyurdu.