Vaktiyle, çöl ortasında yaşayan, ibadete dalıp kendinden geçmiş zahid ve abid bir zat vardı. Hacılar civar şehirlerden gelerek oraya ulaştılar. Yerin katılığı, zahidin mizacının yumuşaklığında kaybolmuş, çölün samyeli de âdeta ona ilaç kesilmişti... SANKİ GÜLİSTANDA İDİ!..
Hacılar, bulunduğu çevrenin şartlarına bakınca, zahidin selamette olmasına şaştılar... Kum üstünde namaza durmuştu, ama ne kum! Sıcağından tenceredeki suyu kaynatacak halde! Zahide bakanlar sanki onun yeşillikte, gülistanda, ayağının altına halılar serilmiş, samyeli sabah rüzgârıymış gibi olduğu halde rahat ve huzur içinde namaz kıldığını görürlerdi...
Hacılar, kendinden geçmiş zahidin namazının bitmesini beklediler. Neden sonra istiğraktan, Allahü tealaya yakarışın ayıldı, kendine geldi...
Bu hacıların içinde kalp gözü açık birisi vardı. Zahide baktığında elinden, yüzünden sular damladığını, elbiselerinin abdest suyundan ıslanmış olduğunu gördü ve sordu:
-Bu su nereden?
Zahid elini kaldırıp;
-Gökten! dedi. Hacı;
-Ey gönül sultanı! Sırlarından birini göster de zünnarlarımızı keselim, bu müşkili hallet ki yakîne erelim... Etrafta ne kuyu ne de ip göremiyorum. İstediğinde su bulabiliyor musun, yağmur suyuna kavuşabiliyor musun? dedi.
Zahid ellerini açarak şöyle dedi:
-Ey mekansızlık âleminden mekan yaratan... Ey “Rızkınız göktedir” sırrını ayan eyleyen! Bana gökten kapı açtın, rızkımı gökten aramaya alıştım. Ya Rabbi! Hacıların duasına icabet eyle!
“SIRRIM AÇIĞA ÇIKTI!..”
Zahid bu münacatta iken gökte latif bulutlar oluştu. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Gölcükler oluştu. Bulutlar gözyaşı döküyordu âdeta. Hacılar mataralarını doldurdular. İçlerinden bir kısmının inançları güçlendi, bir kısmının hayretten yakîni arttı, bir kısmı da bu kerameti kabul etmedi nâkıs kaldı...
Zahid, bu kerameti ortaya çıkınca ellerini açtı ve;
“Yâ Rabbi, herkesten gizlediğim bu sır ortaya çıktı. Artık bu dünyada işim bitti. Canımı al!” diye dua etti ve o anda ruhunu teslim etti...