Ebü’l Hasen hazretleri, Bağdad’da yaşamış olan evliyadandır. İlim ve takva sahibi bir zat idi. Evinden dışarı çok az çıkardı. Ruzbehan-ı Baklî ile sık sık görüşürdü. Bu zat kimdir derseniz, kısaca bahsedelim. (Ruzbehan-ı Baklî’nin asıl adı Ebu Muhammed Şirazi’dir. Kübreviyye meşayıhındandır. Necmüddini Kübra’nın mürşididir. Ebu Necibi Sühreverdi’nin halifesi olan Ammar Yaser’in halifesidir. 1209 tarihinde Şiraz’da vefat etti. Tefsiri arayis, Kitab-ül envar ve Şerh-ul-şathiyyat kitapları vardır.) “Bedbahtlığın alâmeti nedir?” Ebü’l Hasen Bağdadî, insanları riyâ ve şirkten sakındırır, ihlâsla amel etmeye teşvik ederdi. Kendisine “bedbahtlık alâmetleri nedir?” dediler. Bunun üzerine buyurdu ki: “Şu beş husus şekâvet, bedbahtlık alâmetidir: Kalp katılığı, ağlamayan göz, hayânın azlığı (yokluğu), dünyâya rağbet etmek, ihtiras ve tûl-ü emel arzusu.” “Fütüvvet nedir?” dediler. O; “Dostların kusurlarını hoş görmektir” buyurdu. İyilik ve ihsân husûsunda ise; “İnsan, ihsân ve iyiliğin her şeklini yerine getirse, fakat sâdece kümesindeki tavuğa kötülük etse, yine de muhsin denilen iyi insanlardan olamaz” buyurdu. (Muhsin; ihsan eden, iyilik eden. Kerim. Cömert. Allahü tealayı görür gibi O’na ibadet eden.) Bu mübarek zat, kötü huylu kim olursa olsun, onun zararından sakındırır, iyi kimselerle görüşmeye teşvik için; “Kötü huylu birinin bana arkadaş olmasından ziyâde, güzel huylu günahkâr birisinin arkadaş olmasını arzu ederim” derdi.
Bir “ah” çekti ve... Ebü’l Hasen Bağdadî hazretleri, Hicri 606 senesi Muharrem ayı sonlarında vefat etti. O gün kendisine: “Filanca, ben İsâ aleyhisselam gibiyim. O nasıl ölüleri diriltiyorsa, ben de gaflet ölülerini diriltirim diyor” dediler. Bu iddialı söz karşısında derin bir “ah” çeken Ebü’l Hasen; “Yâ Rabbi, bu kadar yaşadım, bu zamana geldim, böyle sözler işittikten sonra yaşamak istemiyorum” dedi ve ruhunu teslim etti...