Şeyh Derviş Hüseyin, “Ganîzâde” lakabıyla meşhur velîdir. Sipâhi iken, Şeyh Mustafa Köstendilî hazretlerine talebe olup, onun sohbetlerinde kemâle erdi. Berberlik yapardı. Dükkanında kendi hâlinde oturur, kimse ile görüşmezdi. Kendisine yetecek kadar kazanç sağlayacağı müşteri gelirdi. O zamânın parası ile çocuklar için bir akçe, büyükler için ise bir para ücret alırdı. Fazla veren olursa, üstünü geri verir, kabûl etmezdi. Tasavvuf hallerine dalmıştı. Gece-gündüz, yaz-kış dükkanından ayrılmazdı. İki oğlan, üç kız evlâdı vardı...
Bu mübarek zat, divâne bir halde idi. Bir gün ona tıraş olmaya gelen bir zât, tam sakalının alt tarafını tıraş ederken içinden; “Bu divâne bir kimsedir. Usturayı boğazıma çalıvermesin!” diye düşündü. “GÖNÜL EHLİNDEN ZARAR GELMEZ”
Hemen onun kalbinden geçeni anlayıp güldü ve;
“Meraklanma, gönül ehlinden kimseye zarar gelmez” dedi.
Bir gün de, bir yerde otururken yanına biri yaklaşıp;
“Hüseyin Efendi, bizim Ali şimdi nerede acaba?” diye yolculukta olan oğlunu sordu.
Gözlerini kapayıp açarak; “Falan tepenin alt tarafında, falan derbentte bir asker ile gidiyorlar” diyerek bulunduğu yeri târif etti.
Soran kimsenin oğlu Ali yolculuktan döndüğünde, Hüseyin Efendinin yerini söylediği gün o yerden geçmekte olduğunu söyledi. Böylece Hüseyin Efendinin, kerâmet sâhibi bir zât olduğunu anladılar...
“CENAZE NAMAZI KILACAĞIM!”
Bir kimse bir şey sorduğunda eğer kalabalık arasında ise işi dîvâneliğe vurup başka sözler söyler, yalnız iken sorarsa, doğru cevap verip müşkilini hallederdi.
Bir gün onun abdest aldığını gören biri;
“Neden abdest alıyorsun?” diye sorunca;
“Biraz sonra cenâze var da onun namazını kılmak için hazırlanıyorum” dedi.
Sonra baktığında Hüseyin Efendinin küçük oğlunun vefât ettiğini gördü...
Bir gün, vefât edeceğini anlayıp, dükkanını kapatarak evine döndü. Niçin erkenden dükkanı kapattığını soranlara “Artık dükkana, evlada veda etme vakti geldi. Ecel evde beni bekliyor” dedi. Üç-beş gün hasta yatıp vefât etti. Üzerinden, kefen ve defin ihtiyacı için lâzım olan kadar para çıktı...