İmam-ı Rabbani hazretleri, on altıncı asırda Hindistan’da yetişen en büyük veli ve âlimdir. Ariflerin ışığı, velilerin önderi, İslamın bekçisi, Müslümanların baş tacı, müceddid, müctehid ve İslam âlimlerinin göz bebeğidir... Talebelerinden Mevlânâ Muhammed Emîn, bir gün ona şöyle arz etti: “ONU KENDİMİZE ÇEKECEĞİZ!”
Efendim, Nevâbşîr Hâce, asil ve şerefli bir aileye mensûp olup, babası ve dedeleri evliyâdan idi. Fakat Nevâbşîr Hâce haram işlerle meşgûl oluyor, ıslâhı için bir teveccüh buyurunuz. Bu bir komutandır. Eğer tövbe etmek nasîb olursa onun sebebiyle askerlerden pekçok kimse de kurtulur, sâlih kimselerden olurlar.” Bunu arz edince İmâm-ı Rabbânî hazretleri sükût etti... Yine bir defâ aynı şey arz edilince İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyurdu ki:
“Ey Mevlânâ Muhammed! Nevâbşîr Hâce’nin hâline teveccüh ettim. Onu haramlar ve günahlar içinde gördüm. Onu bu kötü hâlden kurtarmak için çok teveccüh ettim, uğraştım. Elim ona ulaşmadı. Fakat sonunda onu kendimize çekeceğiz” buyurdu. Aradan uzun zaman geçti. Hakkında böyle buyurduğu o kimse, içki içmeyi ve işlediği diğer haramları terk edip tövbe etti. Bundan sonra ibâdet ve tâatla meşgûl oldu...
Bu zât bir defâsında Serhend şehrinden başka bir şehre gitmişti. Serhend’e dönüşünde hastalanıp vefât etti. Oğulları onu İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin türbesi yanında bir yere defnettiler. Böylece İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin; “Sonunda biz onu yanımıza çekeceğiz” buyurmasının hikmeti anlaşıldı...
“O ÖYLE BİR YOLDA Kİ...”
İmâm-ı Rabbânî hazretlerine bağlı olanlardan Mevlânâ Murtaza Nâib şöyle anlatmıştır:
Babam bana vasiyyet etti ve dedi ki: “Vefât edince, cenâzemi İmâm-ı Rabbânî hazretlerine götürüp, beni de talebeleri arasına almasını iste. O öyle bir yolda ki, insanlar öldükten sonra da onun teveccühüne kavuşur” dedi ve sonra vefat etti. Babam vefât edince vasiyyeti üzerine cenâze namazının kılınması ve hâlini arz etmek için cenâzesini götürdüm. Durumu arz ettim. Bunun üzerine; “Yarın meclisimizde hazır bulun” buyurdu. Ertesi gün gidip huzûruna oturdum. Bu sırada beni bir hâl kapladı. Kendimden geçip gaybet (kendimi kaybetme) hâline girdim. Bu hâlde iken bir de gördüm ki, babam da huzûrunda oturuyor. İmâm-ı Rabbânî hazretleri ile arasında bir kişi vardı. Babam da zikrediyordu. Babamın bu hâlini görünce Rabbime şükrettim.”