ARA
MEŞHURLARIN SON SÖZLERİ
 İsrâîloğulları Filistin’i ele geçirince, kabîlelerden biri Ba’lbek’e yerleşmişti. Başlarında zâlim bir hükümdar vardı. Şehrin ismi önceleri “Bek” idi. Ancak bu zâlim kral, “Ba’l” adında bir put yaptırdı ve halkı bu puta tapmaya zorladı. Ve Ba’l ile Bek ismi birleşerek, bu şehre “Ba’lbek” denildi. İşte Hazret-i İlyâs, bu beldeye peygamber olarak gönderildi. 
İlyâs aleyhisselâm İsrâîloğullarına buyurdu ki: 
“Ba’l putuna tapmaktan vazgeçiniz! Her şeyin yaratıcısı olan Allah’a îman ve ibâdet ediniz!” Nasihatlerini dinlemediler!..
İsrâîloğulları, İlyâs aleyhisselâmın nasihatlerini dinlemediler. Onu bulundukları beldeden dışarı çıkardılar. Bu sebeple başlarına türlü belâlar geldi. Nihâyet hakîkati anlayıp Hazret-i İlyâs’ı buldular. Kendisine îmân edip bütün sıkıntılardan kurtuldular... 
Lâkin azgın bir kavim oldukları için dinde sebât etmeyerek tekrar isyâna sürüklendiler, doğru yoldan ayrıldılar. Hazret-i İlyâs, kendilerine tekrar tekrar nasihat etti ise de, dinlemediler. Bunun üzerine emr-i ilâhî ile İlyâs aleyhisselâm aralarından ayrıldı. Hepsi perişan oldular. Dünyâda da âhirette de cezâ ve azâba düçâr kılındılar. 
İlyâs aleyhisselâm, Ba’lbek’ten ayrıldıktan sonra, bir köye uğradı. Oradaki insanları îmâna dâvet etti. Onlar da, bu ilâhî dâveti kabûl ederek kendisinin yanlarında kalmasını istediler. İlyâs aleyhisselâm, ihtiyar bir kadının evinde misâfir oldu. Kadının hasta bir oğlu vardı. Hazret-i İlyâs, iki rekat namaz kılarak çocuğun şifâ bulması için duâ etti. Çocuk iyileşti. Sonra İlyâs aleyhisselâmın yanından hiç ayrılmadı. O’ndan Tevrât’ı öğrendi. İsmi Elyesa’ idi... 

Hazreti Azrâîl’i görünce!
İlyâs aleyhisselâm, bir gün hazreti Azrâîl’i gördü. Dehşet içinde ürperdi. Azrâîl aleyhisselâm da, bunun sebebini merak ederek: 
“-Ey Allah’ın Peygamberi! Ölümden mi korktun?” diye sordu. 
İlyâs aleyhisselâm şöyle cevap verdi: 
“-Hayır! Ölümden korktuğum için değil, dünyâ hayâtına vedâ edeceğim için bu hâldeyim. Çünkü dünyâ hayâtında Rabbime kulluk yapmaya, iyilikleri emredip kötülüklerden men etmeye gayret ediyor, vaktimi ibâdet ve amel-i sâlihle geçiriyor, güzel ahlâk ile yaşamaya çalışıyordum. Bu hâl benim huzur kaynağım oluyor, gönlüm sürur ve mânevî neş’elerle doluyordu. Ölünce bu zevkleri ve lezzetleri yaşayamayacağım ve kıyâmete kadar mezarda rehin kalacağım için üzülmekteyim!”
Tüm İçerikler