Teğmen Muzaffer’in alayında kamyon ve otomobil lastiği ile diğer birtakım malzemelere ihtiyaç vardı. Bunlar ise ancak İstanbul’dan sağlanabilirdi. Muzaffer Teğmen, becerikli bir İstanbul çocuğu olduğundan, karagâh, gerekli malzemenin temin ve mübâyaasına onu memur etti...
Muzaffer Teğmen, hemen yola çıktı ve aradı, uğraştı, nihayet Karaköy’de bir Yahûdi’de istediklerini buldu. Malzemeyi bulmuştu, fakat para yoktu. Eli boş dönemezdi, bir çaresini bulmak lâzımdı. Tüccar Yahûdi’ye dedi ki: Yahudi, malları hazırlatmıştı!
-Yarın öğleden evvel vapurum Çanakkale’ye kalkıyor, yetişmem lâzım. Onun için, sabah ezanında geleceğim. Malları mutlaka hazır edin...
Ertesi sabah Teğmen Muzaffer, ezan vakti Yahûdi’nin kapısındaydı. Tüccar, malları hazırlatmıştı. Muzaffer, yüz liralık kâğıt para verdi ve hızla oradan ayrıldı...
Üç gün sonra Yahûdi, elindeki parayı bozdurmak üzere Osmanlı Bankası’na gitti. Bozmadılar, zira elindeki para sahte idi!..
Teğmen Muzaffer evrâk-ı nakdiyenin basımında kullanılan kâğıdın aynısını Karaköy kırtasiyecilerinden tedarik etmiş, bütün gece oturmuş, çini mürekkebi ve boya ile, gerçeğinden bir bakışta ayırt edilemeyecek nefâsette taklit para yapmıştı. O devrin hakiki paralarının üzerinde yazılar arasında bir de şöyle ibâre bulunurdu: “Bedeli Dersaâdette altın olarak tesviye olunacaktır.” Teğmen Muzaffer yaptığı taklit parada bu ibâreyi şöyle yazmıştır: “Bedeli Çanakkale’de altın olarak tesviye olunacaktır!”
Onun burada “altın” dediği Çanakkale’de Mehmetçiğin akıttığı, altından daha kıymetli kanı idi.
Sahte paraya gelince... Bu hadise Şehzade Halim Efendi’nin kulağına kadar gitti. Şehzade hemen Yahudi tüccarı buldurdu. Yüzlük taklit evrak-ı nakdiyeyi bedelini altın olarak ödeyip aldı...
Sina cephesine gitti...
Muzaffer Teğmen, Çanakkale’den sonra birliğiyle beraber Sina cephesine gitti. Burada (Gazze’de) şehid düştü. Şehadetinden biraz önce arkadaşı Faik Bey’e yazdığı mektubunda şunları söylüyordu:
“Son muharebede kolumdan yaralandım. Bundan dolayı madalya ile mükafatlandıracaklar. Fakat kol ve bacaklarını harp meydanlarında bırakanları madalya ile mükafatlandırmaları ne kadar yerindeyse, benim gibi hafif bir yara alanı madalyaya layık görmeleri o kadar yersizdir. Birazdan tekrar muharebeye gireceğiz. Tek arzum, bütün madalyalardan daha kıymetli rütbe olan şehadet ile mükafatlandırılmamdır.”