ARA
MEŞHURLARIN SON SÖZLERİ
 Hasan-el Nurânî hazretleri (H. 1201) Batman’da dünyaya gelmişti. Daha doğmadan babasını kaybetti. Annesi oğlu Hasan’ı abdestsiz emzirmezdi. Çok fakir olduklarından dolayı köyün ağası Hüseyin Efendi bu saliha hanımı yanında çalıştırmaya başladı. O zaman çocuk olan Hasan-el Nurânî de Hüseyin Efendinin yanında hizmetlerine devam etti...
ABDÜLMECİD HAN’IN EMRİYLE... 
Altı yaşlarında iken küçük Hasan ağılda karanlık bir yerde oturuyordu. Hüseyin Efendi abdest almak üzere ağıla gittiğinde köşede bir nur olduğunu görüp, ona doğru ilerledi. Nura elini vurduğunda, Hasan’ın başında olduğunu fark etti. Bu olayın zuhur etmesinden sonra tüm ahali küçük Hasan’a “Nurânî” unvanını verdiler...
Hüseyin Efendi bu olaydan sonra Hasan-el Nurânî’yi ilim tahsil etmesi için devrin büyük âlimlerine gönderdi. İlim tahsilini yörece meşhur olan Molla Halil-i Siirtî’nin yanında yaptı. Bu zat meşhur Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin halifesidir. Fıkıh, tahsil ettikten sonra Molla Halil-i Sîirtî’den geometri ve matematik öğrendi. Evliyanın büyüklerinden Şeyh Sâlih-i Sıbkî’nin sohbetlerine katılarak zâhirî ve bâtınî ilimleri öğrenip hilâfetle şereflenerek icâzet aldı. 
Üstün kabiliyetini iyi bilen hocası, o dönemin kendisi ile arası çok iyi olan Sultan Abdülmecid Han’a yazdığı bir mektupla talebesinden bahseder. Padişah da, Diyarbakır’a bağlı çok eski tarihî bir köy olan Aktepe arazisinden 52 parselin tapusu ve o köyde bir tekke ve medrese kurma emrini gönderir. Bundan sonra Şeyh Hasan Efendi, Şeyh Sâlih Sıbkî’nin vasiyeti üzerine Diyarbakır’ın Bismil ilçesi Aktepe köyüne yerleşerek, insanları irşâd ile meşgul oldu ve çok talebe yetiştirdi.
Şeyh Hasan Efendi 1865 (H.1283) senesinde Aktepe köyünde vefât etti. 

“BU, BENİM İŞİM DEĞİL Kİ!..”
Bu mübarek zata vefatına yakın sordular: 
“Sizden sonra burada bunca halifeniz ve oğlunuz var, kim postunuza oturacak?” 
“Kimin oturacağı bellidir. Molla Kasım” cevabını verir. Bazıları, kendi evladından birini yerine bırakmamasına bir mânâ veremez. Bunu fark eden Şeyh Hasan-i Nurânî “Ben evlatlarıma her şeyimi bıraktım, ancak bu iş, benim işim değil, onun bırakılması manevi bir emirdir” der, bir müddet sonra da vefat eder...
Tüm İçerikler