Osmanlı âlimlerinden olan Bağdâdîzâde Hasan Çelebi, önce Dimetoka’da bulunan Abdülvâsi’ Efendi Medresesi müderrisliğine ta’yin oldu. Daha sonra İnegöl Medresesi’ne, Pîri Paşa Medresesi’ne müderris olup, 955 (m. 1548) senesinde İznik Orhâniye Medresesi’nde, 962 (m. 1554) senesinde Edirne’deki Üç Şerefeli Medrese’de, 967 (m. 1559) senesinde Sahn-ı semân Medresesi’nde müderris olarak vazîfe yaptı. 967 (m. 1559) senesi sonlarına doğru Manisa müftîliğine ta’yin edildi. 970 (m. 1562) senesinde, Şehzâde Sultan Üçüncü Murâd’ın isteği üzerine bu vazîfeden alındı ve emekli oldu. NAKİB-ÜL-EŞRÂF OLDU
Daha sonra 980 (m. 1572) senesinde Nakib-ül-Eşrâf (Peygamber efendimizin soyundan gelen seyyid ve şerîflerin doğum ve ölüm kayıtlarını tutan müessesenin başı) makamına ta’yin edildi. 984 (m. 1576) senesinde, ihtiyârlık ve zayıflıktan dolayı bu vazîfeden istifâ edip, tekrar emekli oldu. Bursa’da yerleşip, tâat ve ibâdetle meşgûl iken vefât etti.
Bağdâdîzâde Hasan Çelebi’nin kıymetli nasihatleri vardır. Buyurdu ki:
“Bir insanda bir kalb vardır. Oraya sâdece Allahü teâlânın sevgisi doldurulmalıdır. İnsan, her nefeste bir hazineyi kaybeder. Ancak cenâb-ı Hakta, hatırladığı zamanlar bu hazîne kaybolmuş olmaz. Bu şuur insanda hâkim olunca, Allahü teâlâdan utanma duygusu da beraber gelir ve gafletten uyanır. Gönül, cenâb-ı Hakka yöneldiği zaman, içinde bir pencere açılır ve o pencereden, ilâhi feyz nûru girer. Bu nûr, doğudan batıya kadar her zerreye hayat verir. Yalnız penceresiz olan evler nasîbini alamaz.”
“PERDELERİN EN ZARARLISI!..”
“İnsanı Allahü teâlâdan uzaklaştıran perdelerin eh zararlısı, dünyâ düşüncelerinin kalbe yerleşmesidir. Bu düşünceler, kötü arkadaşlardan ve lüzumsuz şeylerle uğraşmaktan hâsıl olur. Allahü teâlâya kavuşmak isteyenlerin, bunlardan sakınması, hayâli arttıran her şeyden ictinâb etmesi lâzımdır. Allahü teâlânın âdeti şöyledir ki; çalışmayan, sıkıntıya katlanmayan, zevklerini, şehvetlerini bırakmayanlara bu ni’meti ihsân etmez.”
Nakl edilir ki, Bağdâdîzâde Hasan Çelebi, vefâtından birkaç gün önce, rü’yâsında Hazret-i Hasan’ı gördü. Hasan (radıyallahü anh) ona iltifât ve muhabbet gösterip da’vet etti. Ertesi gün borçlarını ödeyip, vasiyyetini yazdırıp, herkesle helâlleşti ve birkaç gün sonra da Hakkın rahmetine kavuştu...