Âşık Paşa, Anadolu’da yetişen Türk şâir ve mutasavvıflarının meşhûrlarındandırdır. 670 (m. 1272) târihinde Kırşehir’de doğdu. Babası Muhlis Paşa, Osman Gâzi’nin maiyetinde, âlim, fazîletler sâhibi ve Ehl-i sünnet i’tikâdında bir zât idi... HAYATI HEP SOHBETLE GEÇTİ...
Din ve tasavvuf bilgilerini Kırşehirli Süleymân Efendi’den öğrenen Âşık Paşa, zamanının zâhirî ve bâtınî ilimlerini çok iyi tahsîl etti. Hayâtı hep evliyâ ile sohbet ederek geçti. “Paşa” lakabı, babasının ilk evlâdı olduğundan olup, resmî bir rütbe değildir. Devlet işlerinde ehliyet sâhibi olan Âşık Paşa, bir süre Mısır’da elçi olarak bulundu. Mısır dönüşü, 733 (m. 1333)’de Kırşehir’de vefât etti.
Bu mübarek zatın en meşhûr eseri “Garîbnâme”dir. Âşık Paşa, bu eserinde şunları anlatır:
“Bu dînin emir ve yasaklarını üstâddan öğrenmek lâzımdır. O üstâd ki, âdet, usûl ve esaslan öğretir. Allahü teâlânın emrettiği farzları ve Resûlullahın sünnetini bildirir. Nefsi ibâdet etmeye açıkça davet eder. Şunu iyi biliniz ki, İslâmiyeti en doğru olarak anlatan, âlim olan üstâdlardır. Bu sebeple onlara karşı çok edebli olmalı, izzet, ikrâm ve hizmette bulunmalıdır...
Bir talebe hocasına hizmet ederse, şüphesiz çok duâ alır. Onun duâsı bereketiyle cenâb-ı Hak da, o talebeyi sever. Bu sözümüzün hakîkat olduğunu kabûl etmelidir...
Dünyâ ile meşgûl olmak ayıp değildir. Dünyâ malının çok olması üzüntüye sebep olmamalıdır. Ancak dünyâ sevgisini gönüle doldurmak doğru değildir...
Anlattıklarımı can kulağı ile dinleyebilen, Allahü teâlânın yolunda, canını ve başını fedâ edebilen, sâdık olan evliyâ kul nerede? Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın medhini açıkça anlatmaya çalışacağım. Ancak bunu, şu görünen ten kulağı işitemez, mânâ yüzünü ten gözü de göremez. Zîrâ bu anlattıklarımı can kulağı ile dinlemek, mânâ yüzünü gönül gözü ile görmek lâzımdır...”
“SEN FADL VE İHSÂN SAHİBİSİN”
Âşık Paşa, vefat etmeden kısa bir zaman önce bu eserini tamamladı. Vefatından kısa bir zaman önce yaptığı şu dua da kitabının sonuna ilave edildi:
“Ey yüce Allahım! Sen fadl, ihsân sâhibisin, her şeyden önce mevcûd olan evvelsin, her şey helak olduktan sonra geriye kalacak âhirsin, hem hakim ve hem de âlimsin. Kullarını rahmetinle yarlığa, onları merhametinle koru. Ey Celîl! Her kim bu sözü kabûl ederse, rahmetin ona her zaman delîl olsun...”