Hazret-i Ali’nin torununun torunu olan Câfer-i Sâdık hazretleri, Tâbiîn devrinin yükseklerinden ve evliyânın büyüklerinden olup, tasavvufta büyük rehberlerden olan ve kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen Nakşibendiyye yolu âlimlerinin dördüncüsüdür... İsmi Câfer-i Sâdık bin Muhammed Bâkır bin Ali Zeynelâbidîn bin Hüseyin bin Ali bin Ebî Tâlib, künyesi “Ebû Abdullah”dır. “Tâhir”, “Fâdıl” gibi lakabları da vardır. En meşhûr lakabı, “Sâdık”tır. İmâm-ı a’zâmın hocasıdır...
Câfer-i Sâdık hazretleri 702 (H.83) senesinin Rebîul-evvel ayının on yedisinde Pazartesi günü Medîne-i münevverede doğdu. 765 (H.148) senesinde orada vefât etti. Kabri, Cennet-ül-Bâkî’de olup, babası ve dedesinin yanındadır.
İmâmlığı, yâni tasavvufta, Kur’ân-ı kerîmin mânevî hükümlerini kalblere yerleştirme vazîfesi, feyz vermesi otuz dört sene sürmüştür.
İmâm-ı Câfer, ilmi, “Oniki İmâm”dan beşincisi olan babası Muhammed Bâkır’dan öğrendi. İlim ve fazîlette zamânının bir tânesi oldu. Bütün din bilgilerinde olduğu gibi, zamânının bütün fen ilimlerinde de söz sâhibiydi. Yetiştirdiği talebeler, cebir ve kimyâ ilimlerinde çeşitli keşifler yapmışlar, bu ilimlerin temel sistematiğini kurmuşlardır. Fizik ve kimyâ ilimlerinin konusunu teşkil eden madde ve onlar üzerindeki bilgisi, o kadar çoktu ki, bu hususlarda zamânında yaşayan herkese akıl-ilim hocalığı yapardı. “Kimyânın babası” kabul edilen Câbir de, Câfer-i Sâdık’ın talebesidir. En meşhûr talebesi, Hanefî mezhebinin kurucusu ve Ehl-i sünnetin reisi olan İmâm-ı a’zâm Ebû Hanife Nu’man bin Sâbit’tir.
“İnsanların ayıplarını görme!”
Câfer-i Sâdık hazretleri, Hazret-i Ali’ye çok benzerdi. On evlâdı olup, yedisi erkek, üçü kız idi. Oğulları: Mûsâ Kâzım, İshak, Muhammed, İsmâil, Abdullah, Abbâs ve Ali’dir. Evlâtlarının hepsi zamânının süsü, âlimi ve üstünlerinden olup, evliyânın rehberiydiler.
Vefatı esnasında buyurdu ki:
“Ey oğlum! Arkadaşlık yaptığın, ziyaretine gittiğin kimse iyi ahlâk sahibi olsun, kötü ahlâklı olanlarla arkadaşlık etme, onlarla görüşme. Çünkü onlar suyu olmayan çöl, dalları yeşermeyen ağaç, ot bitmeyen topraktırlar... İnsanların ayıplarını görme, insanların ayıplarını gören, onların hedefi olur...”