Abdullah bin Abdülaziz, Hicaz’ın en büyük hadis âlimlerindendir. “Ömerî” ismiyle de tanınmıştır. 800 (H.184) senesinde Medîne-i münevverede vefât etti. Babasından ve diğer âlimlerden hadîs-i şerîf rivâyet etti. Kendisinden ise Süleymân bin Muhammed bin Yahyâ bin Urve bin Zübeyr, İbn-i Uyeyne, İbn-i Mübârek, Mûsâ bin İbrâhim gibi âlimler hadîs-i şerîf bildirmişlerdir. Rivayet ettiği Hadis-i şerifler, başta Kütüb-i Sitte olmak üzere, birçok hadis kitaplarında yer aldı. Bilhassa İmam-ı Nesai onun rivayetlerini çok makbul tutardı...
Kitap okumayı çok severdi!
Abdullah Ömerî hazretleri, dâimâ kitaplarıyla beraberdi. Onları yanından hiç ayırmazdı. Mutlakâ yanında bakacağı bir kitap bulunurdu. Ona;
-Niçin kitapları bu kadar seviyorsun? Diye sordular. O, şu sözlerle cevap verdi:
-İnsana kabirden daha ibret verici ve daha çok nasîhat eden bir şey yoktur. Yalnızlıktan daha emin bir şey yoktur. Kitap ise, insana yakın ve samîmî bir arkadaştır...
Abdullah bin Abdülaziz, çok takva ehliydi. Cehennem korkusundan, gözyaşarı içinde secdeye kapanır ve şöyle dua ederdi:
“Yâ Rabbi, sana secde eden yüzümüzü Cehennemde ateş ile örtme!”
“Tövbelerimizi doğru kıl!..”
Bu mübarek zat, vefatı sırasında yanında bulunanlara şöyle buyurdu:
-Size emr-i ma’ruf ve nehy-i anil münkeri vasiyet ediyorum. Peygamber Efendimiz şöyle buyurdular: (Allahü teâlâya yalvarıp dua etmeden önce emr-i ma’ruf ve nehy-i nünker yapınız.) Günahınıza pişman olup Allahü teâlâdan afv ve mağfiret dilemeden önce O, sizin dualarınızı kabul etmeyecek. O zaman afv ve mağfiret olunmayacaksınız. Yahudi ve Hristiyan din adamları emr-i ma’ruf ve nehy-i münkeri terk ettikleri için Allahü teâlâ onları, kendi Peygamberlerinin lisanı üzerine lânetleyip umumi bela vermiştir.
Yâ Rabbi! Büyüğümüz, küçüğümüz sana tövbe ederiz. Tövbelerimizi doğru kıl. Bizi tövbesine uymayanlardan eyleme Allahım!..