Endülüs’te yetişen meşhûr tıb âlimi. İsmi, Halef bin Abbâs ez-Zehrâvî olup, künyesi Ebü’l-Kâsım’dır. 930-1013 seneleri arasında yaşamıştır. Kurtuba yakınlarındaki ez-Zehrâ’da doğduğu için Zehrâvî ismiyle meşhûr oldu. Batı ilim âleminde Ebü’l-Kâsis, Bukasis ve Al-Zahravivs olarak bilinir. Zamanında ilim ve kültür seviyesi en yüksek olan Kurtuba Ümvorsitesi’nde öğrenim gördü, özellikle tıb ilminin nazarî ve tatbikî sahalarında derinleşerek söz sahibi oldu. Zehrâvî’nin yaşadığı devirlerde ilim ve teknikte çok ilkel bir seviyede bulunan Avrupa ülkeleri, Endülüs islâm Üniversitesi’nden aldıkları temel bilgilerle aydınlanma yolunu tutmuşlardı. İçlerinden zekî olanlar, ilim lisânı olan Arabça’yı öğrenmek suretiyle bâzı mühim ilmî eserleri kendi dillerine tercüme ediyorlardı. Bu dönemde yetişen Zehrâvî, önce Endülüs Emevî halîfelerinden Üçüncü Abdurrahmân ile sonra yerine geçen İkinci Hakem devrinde saray doktoru olarak çalıştı ve hükümdarların özel tabîbi oldu.
Müslüman cerrahların babası olarak kabul edilen Zehrâvî, daha çok cerrahî sahasında başarılı ve meşhûrdur. Modern cerrahînin öncülüğünü yapan Zehrâvî’nin devrinde Avrupa’da bu ihtisas, hekimler tarafından üstün görülmediği için uygulama sahası açılmamıştı. Avrupa’nın aksine İslâm âleminde; makbul, yaygın ve revaçta bir ilim olduğundan tatbiki başarılı netîceler veriyordu. Cerrahîye ilk önem veren âlim, meşhûr Râzî idi. Ali bin Abbâs onun yolunu tâkib etmiş, sonra İbn-i Sînâ yetişmiştir. Endülüs’te de İbn-i Zühr bu sahada temayüz etti. Tıb ve cerrahîyi birleştirerek tıb ilminde hamle yaptı. Fakat cerrahînin başlı başına bir ilim hâline gelmesi Zehrâvî sayesinde olmuştur. Zîrâ o, sâdece nazariyelerle uğraşmadı. Bizzat ameliyatlar yaparak, metodlar ve âletler keşfetmeyi ve bunları maharetle kullanmayı başardı. Avrupa’da islâm âlimleri ve ilimlerinin ışığı sayesinde teşekkül eden rönesans hareketinde Zehrâvî’nin de büyük te’siri ve rolü oldu. O devirde Avrupa’da Zehrâvî’nin eserleri ve bunlarda ortaya koyduğu tıbbî ve cerrahî usûller de temel müracaat kaynağı idi.
Ünlü ilim tarihçisi Aldo Mieli, La science Arabe adlı meşhûr eserinde Zehrâvî hakkında; “O, asrında Endülüs’ün en önde gelen tıb üstadı ve otoritesi idi. Hattâ denilebilir ki, o en büyük müslüman tıb âlimidir, özellikle cerrahî sahasında temayüz etmiştir...” demektedir.
Zehrâvî, daha o devirlerde bir çok günlük âcil hâllerde cerrahî usûllerini babarı ile tatbik etmiş, burun ameliyatları yapmış, gümüş nitratı kullanmıştır. Dağlama yoluyla da önceleri hiç yapılmamış bir çok cerrahî tedâvîyi başarmıştır. Hayâtının büyük bir kısmını doğduğu yer olan Medînet-üz-Zehrâ’da tıb ve eczacılık araştırmaları ile geçiren Zehrâvî, ayrıca din ve zamanının diğer fen ilimlerini de tahsîl etmiştir. O, cerrahî uygulamalarda çok hassas idi. Ameliyatlarda kullandığı âletleri kendisine has bir metodla mikroplardan temizledikten sonra kullanıyordu. Bu işte bilinen ve Maddet-üs-safra denilen bir maddeden faydalandı. Günümüzde yapılan araştırmalar bu maddenin bakterileri imha edici özelliğe sâhib olduğunu isbâtlamıştır.
Zehrâvî’nin en çok meşgul olduğu ve çağdaşlarını da en fazla yoran hastalıklardan biri kanser idi. Onun bu hastalık için ortaya koyduğu tedavi usûlleri günümüze kadar uygulana gelmiştir. O, akciğer iltihaplanmaları üzerinde çalışmış ve ameliyatla göğsü yarıp dağlama yoluyla bunu tedâvî etmeyi başarmıştır. Böbrek taşlarını düşürme, ameliyatla çıkarmayı ilk defa gerçekleştiren yine odur. Yaptığı ameliyat günümüz operatörlerininki ile aynı idi. Göz, kulak, burun, boğaz ve diş cerrahîsinde önderlik etti ve ilk defa fıtık ameliyatını gerçekleştirdi. Kadın hastalıkları dalında yeni usûl ve âletlerle büyük gelişmeler kaydetti. Çocuğun ters doğumuna müdâhaleyi ilk defa o tavsiye etti. Bu metod doğuma çok yardımcıydı. Zehrâviden asırlar sonra Stutgartlı Jinekolog Walcher (1806-1935) bu yolu kullanmaya teşebbüs etti ve müslüman bir ilim adamının buluşu olan bu usûl, Avrupalı bir hekime mâl edilerek Walcher Durumu adıyla meşhûr oldu. Vaginal taş ameliyâtını tıb dünyâsına kazandırarak, doğumda büyük bir yardımcı olan kolpeurynter âletini yaptı.
Ebü’l-Kâsım Zehrâvî, ameliyatlarda kendine has anestezi metodlarını tatbik etti ve bunun için Banc otundan faydalandı. Mafsal iltihaplarını tedkik ederek, tedavisi üzerinde durdu. Varis =yâni damar genişlemesi hastalığı üzerinde çalışmalarda bulundu. Poliplerin ka ılmasında çengel uyguladı ve bir hizmetçisine başarılı bir trakeotomi ameliyatı yaptı. Fransız cerrahı Pare’yi şöhrete ulaştıran ve 1552 senesinde ilk defa onun tarafından yapıldığı sanılan, büyük damarların bağlanmasını altı asır önce Zehrâvî gerçekleştirdi. Ameliyat sırasında mum ve alkol kullanarak kanamayı durdurmayı başardı. Pratisyen cerrahlara sun’i dikişi, kürk dikişi, karın yaralarında sekiz dikişi, bir ipliğe geçirilen iki iğneli dikişi, bu münâsebetle kedi bağırsakları ile yapılan dikişi, bağırsak ameliyatında kalkük kullanmayı öğretti. Bütün ameliyat dikişlerinde, özellikle karın çukuru altındaki cerrahî müdâhalelerde, ilk defa havsalayı (kalça boşluğunu) yatakta yüksekte tutan o oldu. Yirminci asrın başlarında Alman cerrahı Friedrich Trendelenburg (1844-1924), Zehrâvî’nin bu buluşuna sâhib çıkıp kendine mâl etmiş, Ebü’l-Kâsım’ın ismi unutturulmuştur.
Zehrâvî ayrıca bir çok diş operasyonlarını tarif etmiştir. Bunlar arasında diş çekme, tesbit etme, kökünü besleme ve takma dişle ilgili bilgiler vermiştir. Diğer metallerin ağız içinde kimyasal reakziyona gireceğini düşünerek altın tel kullandı. Demir, bakır ve altından yapılmış cerrahî âletlerini esaslı bir şekilde geliştirdi. Cerrahî ameliyatlarda dikişler için kullanılacak ipek ipliği îmâl etti. Burun içindeki fazlalık et parçalarını temizleyip almak için ilk defa senânin denilen orijinal bir âlet yaptı. Yine ilaçları mesaneye vermek için madenî şırıngayı ilk defa o yapıp kullandı.
Et-Te’lif adlı meşhûr eserinde temel bilgilerin önemini bildirerek tabiblere lâzım olan şeyleri şöyle açıklamaktadır: “Bir tabib her şeyden önce anatomi ilmini ve organların fonksiyonlarını bilmelidir. Böylece onları anlıyacak, şekillerini tanıyacak ve birbirleri ile olan münâsebetlerini kavrıyacaktır. Aynı zamanda, kemikleri, sinirleri ve adaleleri, damarları ve bunların nereden başlayıp nerede bittiğini bilmelidir. Bunlar anatomik ve fizyolojik bakımdan temel bilgi tetı olup önemlidir. Bunları tam kavrayamayan bir tabib yanlış tedâvî ile hastasına zarar verir ve hattâ öldürebilir.”
Zehrâvî, siğil tedavisini şöyle açıklamaktadır: “İnsanın burnunun ucunda zaman zaman siğiller çıkar ve günden güne buyur. Bazen insan yüzünü çirkinleştirecek kadar gelişir. Bunun için, çıkar çıkmaz siğili kesmek ve tamamen köklerini de çıkarmak ve yerini bizzat yakıcı demirle veya yakıcı ilaçla dağlamak lâzımdır. Fakat siğiller kesildikten sonra dikkate değer derecede büyürse, yeniden dikkatlice incelemek gerekir. Eğer onlar çok sert ve donuk renkli iseler hiç bir âletle onlara dokunmamak lâzımdır. Zîrâ onlar kanser tümörüdür. Böyle urları kesen bir çok kimseler gördüm. Netîcesi sahibine büyük ağrılar ve korkular vermek oldu. Eğer siğilin rengi soluk değilse ve yumuşak olup, dokunulduğu zaman tamamen hareket ediyorsa hasta teskin edilip, kesildikten sonra kan durdurucu ilâçla iyileşinceye kadar tedâvî edilmelidir.”
Ebü’l-Kâsım Zehrâvî’yi meşhûr eden ve Avrupa’da cerrahînin temeli olan Te’lif adlı eseridir. İki cildden meydana gelen eser dokuz yüz sahîfedir. Eserin asıl adı et-Tasrîf limen acize an’il Te’lif’dir. Otuz bölümden meydana gelen eserin birinci ve ikinci bölümlerinde hastalıkların genel değerlendirmesi yapılarak tedavileriyle ilgili bilgiler verilmektedir. Üçüncü bölümden yirmi beşinci bölüme kadar olan kısımda ilâçların terkibi anlatılmaktadır. Yirmi altıncı bölümde hastalık, sağlık ve yiyecek rejiminden bahsedilmektedir. Yirmi sekizinci bölüm ise basit ilâçlarla yiyeceklere ayrılmıştır. Kitabın en önemli kısmını otuzuncu bölüm meydana getirmektedir. Burada cerrahlıkla ilgili bilgiler anlatılmaktadır.
Te’lif’in seksenden fazla yazma ve basılı kopyası vardır. Bir çok defa Latince’ye ve İbrânice’ye tercüme edildi. Eserin birinci ve ikinci kısımları 1519 senesinde Ausburg’da Latince olarak basıldı. Cerrahî ile ilgili cüz’ü, meşhûr Gerard de Cremona tarafından Latince’ye tercüme edilmiştir. Bu bölümü Fâtih Sultan Mehmed Hân zamanında Amasya Hastahânesi başhekimi Sabuncuzâde Şerefeddîn tarafından bâzı ufak tefek ilâvelerle Cerrahiye-i İlhâniye adıyla Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Eserin üç nüshası Süleymâniye Kütüphânesi’nin Veliyüddîn Efendi, Beşir Efendi ve Üçüncü Ahmed kısımlarında mevcûddur.
Avrupa’da cerrahînin temelinin atılmasına sebeb olan bu eser, Salerno, Montpelleler ve diğer Avrupa tıp fakültelerinde asırlarca ders kitabı olarak okutulmuştur. Ebü’l-Kâsım Zehrâvî’yi müslümanlardan çok asırlarca eserinden istifâde eden Avrupalılar tanımışlar, buluşlarını ve tedâvî şekillerini kendilerine mâl etmişlerdir.