İslam devletlerinde, posta ve istihbarat teşkîlâtına verilen ad. Berîd; haberci, ulak, postacı, posta menzili (on iki mil veya dört fersahlık uzunluk ölçüsü, orta yürüyüşle dört saatlik mesafe) mânâlarına gelir. Müslümanlar, târih boyunca posta teşkilâtına büyük önem verdiler, islâmiyet güneşi doğup, islâm devletinin sınırları genişleyince, merkezle vilâyetler arasında haberleşme ihtiyâcı da önem kazandı. Asr-ı seâdette ve dört halîfe devrinde, haberleşme için Beyt-ül-mâl’dan husûsî develer tahsis edildi. Fakat haberleşmenin bir teşkîlât olarak ortaya çıkması, düzenli postacılık ilk defa hazret-i Muâviye zamanında başladı. Halîfe hazret-i Muâviye, yeminli postacılar sınıfını kurdu. Bunlara kendi özel mührü ile mühürlediği mektupları vererek vali ve kumandanlarına gönderdi. Halîfe hazret-i Muâviye’nin valilerle haberleşmeyi çabuklaştırmak için kurduğu bu Berîd teşkilâtı kısa zamanda genişledi ve memleketin her tarafına yayıldı.
Berîd teşkilâtının başındaki kimseye Sâhib-i Berîd denirdi. Bu zât, halîfenin en güvendiği kişi olup, doğrudan doğruya onunla irtibat kurardı. Yolların emniyeti ve bakımı, hırsızlıkların önlenmesi ve düşmanın yapacağı anî baskınlara karşı koymak Berîd teşkilâtının vazifeleri arasında idi.
Hazret-i Muâviye’den sonra, Emevî halîfelerinden Abdülmelik bin Mervân, Velîd bin Abdülmelik, Ömer bin Abdülazîz ve Hişâm bin Abdülmelik, teşkilâtın daha düzenli çalışmasına gayret ettiler. Bunun için devlet hazînesinden dört milyonu bulan para ayrıldı. Bu teşkîlât Abbasîler devrinde daha da önem kazandı. Devletin çok geniş topraklar üzerinde hüküm sürmesi sebebiyle, haberleşme teşkilâtına olan ihtiyâcı fazlalaştı. Bağdâd ile diğer vilâyetler arasında irtibat kuruldu. Halîfenin emirlerinin valilere bildirilmesi, onların durumları, idareleri, vergi görevlilerinin halka muameleleri hep Berîd teşkilâtının merkeze bildirmeleriyle ıslâh edildi. Beridler için yollarda belirli mesafelerde menziller (konaklar) yapıldı. Bu menzillerde hanlar ve kervansaraylar inşâ edildi. Vergiler, hazîneye berîdler vasıtasıyla taşındı. Devlet için lüzumlu eşyaların naklinde berîdlerden faydalanıldı. Ordunun naklinde berîd menzillerinden istifâde edildi. Berîdler; devlet haberleşme ve nakliyâtı ile haber alma teşkilât vazisesi olmak üzere çok mühim iki vazifeyi yerine getirdiler.
Belirli bir noktaya kadar müstakil hareket eden Sâhib-ül-berîd’in, halîfe ile doğrudan irtibatı vardı. Halîfeler berîdlere büyük önem verirlerdi. Halîfe Mansûr, bu hususta; “Devletimin muntazam idaresi için, dört becerikli ve temiz idareciye ihtiyâcım vardır. Birincisi; doğruluktan ayrılmayan kadı (hâkim), ikincisi; zayıfın hakkını kuvvetliden alma gücüne sahip emniyet âmiri, üçüncüsü; mâliye işlerine bakan haraç reîsi ve nihayet bunların durumunu; bana doğru olarak bildirecek berîd reîsi” demiştir.
Halîfe ile Sâhib-ül-berîd arasındaki irtibat ve yakınlık gibi, vilâyetlerdeki berîdlerle valiler arasında da aynı durum vardı.
Abbasîler devrinde, berîd teşkilâtı’nın merkezde bir dîvânı vardı. Ayrıca, buna bağlı olarak memleketin çeşitli yerlerinde büyükten küçüğe doğru, bir teşkilât ortaya çıktı. Yollar boyunca yer alan menziller Abbasîler devrinde çoğaldı. Bu menzillerin sayısı hicrî üçüncü yüzyılda 930’u buldu. Menziller muntazam yollarda ve postacıların ihtiyâcını karşılayacak imkâna sâhib idi. At, katır ve develerle ulaşım sağlandı. Berîd teşkilâtı yanında; yaya postacılar, sâîler, sonraları da güvercin postaları kullanıldı. Bilhassa gayr-i resmî olarak faaliyet gösteren râfizî, Fatımî ve Hasan Sabbah gibi devlet ve teşkilâtlar güvercinlerden çok istifâde ettiler.
Müslüman-Türk devletlerinin ilki olan Karananlılarda, ulak ismiyle anılan postacılar vardı. Aynı zamanda haberleşmek için kullanılan ateş kuleleri yapılmıştı. Dağların tepelerindeki bu kulelerle; düşmanın gelişi öğrenilip, ordu, baskınlardan korunurdu. Yine ilk Müslüman-Türk devletlerinden Gaznelilerde de haber alma işleri berîd teşkîlâtı sayesinde titizlikle yürütüldü. Sultan Gazneli Mahmûd ve oğlu Sultan Mes’ûd zamanlarında; her valinin yanına tâyin edilen ve vali muavini mevkiindeki Kethüdâ’dan başka, orada olup bitenleri hükümdara bildiren Sâhib-i berîd veya nâib-i berîd adlı bir vazifeli bulunduruldu. Bunlar, ayrıca istihbarat vazifesini de yürütürlerdi.
Teşkilât önemini Büyük Selçuklu Devleti’nde de korudu. Yalnız Büyük Selçuklu Sultânı Anadolu fâtihi Alb Arslan casusluktan ve jurnalden nefret ederdi. Bir gün veziri Nizâm-ül-mülk aleyhinde önüne konulan bir jurnali okuduktan sonra, vezirine; “Eğer doğru söylüyorlarsa ahlâkını düzelt, eğer iftira ise yapanları affet ve bu gibi işlerle uğraşmaya zaman bulamamaları için onları bâzı işlerle meşgul et!” tavsiyesinde bulunmuştur.
Berîd teşkîlâtı, ufak değişikliklerle bütün ortaçağ müslüman devletlerinde vardı. Berîdler, Kirman Selçuklularında, Harezmşâhlarda, Musul Atabeylerinde, Büyük Selçuklu Devleti’nde olduğu gibi, merkezdeki dîvânlarla idare edilirdi. Selçuklu devrinden sonra berîd sözü yerine Karahanlılardaki gibi türkçe ulak kelimesi kullanıldı.
Osmanlılarda posta teşkilâtına çok önem verildi. Haberleşme işleri atlı posta ile yapıldı. Haberciye ulak veya tatar dendi. Posta menzillerinin (konakları) çevresindeki ahâli, teşkilâta yapacakları hizmete karşılık, her türlü vergiden muaf tutuldu.