On dardüncü yüzyıldan îtibâren Orta Asya’da hâkimiyet kuran, bugün Sovyetler Birliği’nin Özbekistan bölgesinde yaşayan Türk boyu. Özbeklerin adı ve menşe’leri hakkında çeşitli görüşler vardır. Aslen Türk veya Cengiz Hân’ın oğlu Cuci’nin soyundan geldiği ileri sürülen özbeklere bu ad, ilk olarak 1313-1340 (H. 713-741) yılları arasında hüküm süren Altınordu hükümdarı Gıyâseddîn Muhammed Özbek tarafından verildi. Daha sonraları 1412-1468 (H. 815-873) yılları arasında hüküm süren Ebü’l-Hayr’a bağlı müslüman-Türklerin adı oldu.
Tîmûr Hân’ın 1405 (H. 808)’de ölümünden sonra zayıflayan Tîmûr İmparatorluğu parçalanmaya başladı. Bu sırada Aral gölünün ve Seyhun ırmağının kuzeyindeki bölgede dağınık olarak yaşayan Özbekler, Ebü’l-Hayr’ın idaresinde toplanarak, 1428 (H. 831)’de onu kendilerine hân îlân ettiler. Kısa zamanda kuvvetlenip çevredeki diğer boyları da hâkimiyetleri altına aldılar. Tîmûrlulardan Harezm’i alıp, Urgenc’i zabt ettiler. Siriderya (Ceyhun) ırmağı kıyısındaki Sığnak, Arkuk, Suzak, Akkurgan, özkent gibi şehirleri ülkelerine kattılar ve bunlardan Sığnak’ı başşehir yaptılar. Türkistan taraflarına seferler düzenledilerse de Kalmuklara yenilerek Sığnak’a çekildiler. Özbeklerin bu zayıf durumundan istifâde eden Karay ve Canibek adlı başbuğlar, özbeklerden bir kısmını etraflarında toplayıp, Çağatay Hân’ı Esenboğa’ya başvurarak kendilerine yurt vermesini istediler. Esenboğa onları Çağatay Moğol İmparatorluğunun sınır bölgelerine yerleştirdi. Canibek ve Karay’a tâbi olarak özbeklerden ayrılan göçebe boylara daha sonra Kazak veya Kırgız Kazakları adı verildi. Kırgız Kazaklarını yeniden hâkimiyeti altına almaya çalışan Ebü’l-Hayr, 1468 (H. 873)’de bir savaşta vefat etti. Ebü’l-Hayr’ın vefatından sonra, Özbekler, Çağatay Moğol hükümdarı Yûnus Hân’a yenilerek dağıldılar. Yûnus Hân, Ebü’l-Hayr’ın oğlu Şah Budak’ı öldürttü. Dağınık hâlde bulunan Özbekler, bu hâdise üzerine Şah Budak’ın oğlu Muhammed Şeybek’in (Şeybânî) etrafında tekrar toplanarak güneye doğru inmeye, başladılar.
Bu târihten îtibâren Şeybânîler adını alan Özbekler, ilk zamanlar Çağatay Hân’ı Mahmûd Hân’ın himayesine girerek Türkistan’a yerleştiler. Bu sırada Tîmûroğulları Devleti’ndeki iç karışıklıktan istifâde ederek, 1500 (H. 906)’da Buhârâ’yı zabt edip, Tîmûr hanedanına son verdiler. Mâverâünnehr tahtına Muhammed Şeybek geçti. Tîmûrsoyundan gelen Hüseyn Baykara’nın hüküm sürdüğü Harezm’i ve Hüseyn Safî’nin idare ettiği Hîve’yi de ele geçiren Özbekler, Çağatay hükümdarı Yûnus Hân’ın torunu Bâbûr ile uğraştılar. Yapılan bir savaşta Bâbür’ü mağlûb ederek Taşkent’e çekilmek zorunda bıraktılar. Horasan tarafına da seferler düzenleyip, Belh ve Herat’ı ele geçirdiler. Çağatayların elinde bulunan Taşkent’i de zapteden Özbekler, Çağatay Hân’ı Mahmûd Hân ile kardeşi Ahmed Hân’ı esir aldılar. Böylece Türkistan, Mâverâünnehr, Fergana ve Horasan bölgelerine hâkim olup, Orta Asya’nın en güçlü devleti hâline geldiler.
İran’da bulunan Akkoyunlu Devleti’ni yıkarak, hâkimiyeti ele alan ve koyu Eshâb-ı kiram düşmanı olan Safevîler, sünnî îtikâdda olan özbeklere karşı Horasan’ı ele geçirmek üzere harekete geçtiler. Ehl-i sünnet müslümanların hâmisi durumunda olan Muhammed Şeybek, Şah İsmail’in Ehl-i sünnet itikadını kabul etmesini ve kendisine boyun eğmesini istedi. İsteklerinin yerine getirilmemesi hâlinde bütün Azerbaycan ve İran topraklarını elinden alacağını bildirdi. Bu sırada Osmanlıların da desteğini alan Özbekler, Safevîlere karşı mücâdeleye başladılar. İkinci Bâyezîd Hân, Muhammed Şeybek’i, Şah İsmail’e savaş açma yolunda destekledi. Muhammed Şeybek’in oğlu Muhammed’in, Kırgızların saldırısına uğramasını fırsat bilen Safevîler, harekete geçerek Horasan’ı zabtedip Meşhed’e girdiler. Merv yakınlarında Özbekler) mağlûb ederek Muhammed Şeybek’i şehîd ettiler.
Bu karışıklıktan istifâde eden Bâbür, 1511 (H. 917)’de Safevîlerin yardımıyla Semerkand ve Buhârâ’yı ele geçirdi. Başsız kalan Özbekler, Taşkend’e doğru çekilmek zorunda kaldılar. Yardımcı Safevî kuvvetlerinin çekilmesinden sonra, sünnî îtikâda mensûb olan Buhara ve Semerkand ahâlisi, Bâbür’e karşı isyan etti. Yeniden bir araya gelen Özbekler, 1512 (H. 918)’de Şiî-Safevî kumandanı Necmî Sânî ile Bâbür’ü Goncdevan’da büyük mağlûbiyete uğrattılar. Böylece Buhara, Semerkand ve Mâverâünnehr bölgeleri tekrar Özbeklerin hâkimiyetine girdi. Yeniden iktidarı ele alan Şeybânîler hanedanı, on altıncı yüzyıl boyunca Mâverâünnehr bölgesinde hüküm sürdü. Semerkand’ı devlet merkezi olarak seçen Özbekler, Muhammed Şeybek’in amcası Köçküncü Hân devrinde Horasan’ın bir bölümünü, Meşhed ve Esterâbâd’ı Savefîlerden aldılar. Fakat Meşhed ve Herat yakınlarındaki Türbe-i Şeyh-i Cem denilen yerde yapılan savaşta Şah Tahmasb’a yenilince, buralar yeniden ellerinden çıktı. Bu sırada Hindistan’da bir müslümün-Türk devleti kuran Bâbür, Özbeklerin mağlûbiyetinden istifâde ederek Mâverâünnehr bölgesini ele geçirmek istedi. Oğlu Hümâyun Şâh’ı, Semerkand üzerine gönderdi. Fakat Özbeklerin güçlü olması ve Bâbür’ün Hindistan’daki işleri sebebiyle bir sonuç alamadı. Muhammed Şeybek’den sonraki Özbek hânlarının en güçlüsü olan İkinci Abdullah Hân, dağılan Özbek boylarını toplayıp güçlü bir hâle getirdi. 1557 (H. 965)’de Buhara’yı tekrar ele geçirerek başkent yaptı. Babası İskender’i bütün Özbeklerin hân’ı îlân etti. Belh, Semerkand ve Taşkend ile Sirideryâ’nın (Ceyhun) kuzeyindeki bölgeyi ve Fergana’yı tekrar hâkimiyeti altına aldı. Babası adına hüküm sürdü. 1582 (H. 990)’da Sarısu ve Turgay arasındaki Uludağ’a kadar uzanan bir sefer düzenleyip, Bedehşân, Horasan, Gîlan ve Harezm’i ele geçirdi.
1583 (H. 992)’den itibaren ülkeyi kendisi idare etti. İran Şâh’ı Abbâs, 1597 (H. 1006)’da Herat’ta Özbekler! yenerek Horasan’ı ele geçirdi (Bkz. Abdullah Hân). İkinci Abdullah Hân’ın oğlu Abdülmü’min, Belh’i idare etmekte iken babasına isyan etti. Bunu fırsat bilen Kırgızlar, Taşkend bölgesini işgal ettiler. 1598 (H. 1007)’de İkinci Abdullah Hân’ın vefat etmesinden altı ay sonra oğlu Abdülmü’min de kendisine bağlı taraftarlarca öldürülünce, Özbekler ülkesinde hâkimiyet Şeybânîlere akraba olan Canoğullarına (Astırhân hânları) geçti. Özbekler, on altıncı yüzyıl boyunca İran’daki Şiî-Safevîlerle devamlı olarak savaştılar. Ehl-i sünnet olan Osmanlılar ve Hindistan’daki Bâbürlülerle iyi münâsebetler kurmaya çalıştılar. On yedinci ve on sekizinci yüzyılın ortalarına kadar Astırhânlar Hanlığının hâkimiyeti altında kaldılar. 1740 (H. 1153)’de Nâdir Şah tarafından Astırhânlar Hanlığı yıkıldı. Nâdir Şâh’ın vefatından sonra Canoğullarının (Astırhânların) yerine Mangıthânlar sülâlesi geçti. 1860 (H. 1277)’den îtibâren Türkistan içlerine doğru ilerleyen Rusların himayesinde yarı bağımsız olarak devam eden Buhara Hanlığının hâkimiyetinde kalan Özbekler, Rusların baskısı altında yaşadılar. 1917 (H. 1336)’daki komünist ihtilâlden sonra Rus esaretine karşı harekete geçtiler. Buhara, 1920 (H. 1339)’da Ruslar tarafından tamamen işgal edilince, Mangıthânlar sülâlesi de ortadan kalktı. Kâdın-erkek, ihtiyâr-çocuk demederı insanların kurşuna dizilmesi, cami ve mescidlerin kapatılıp din adamlarının şehîd edilmesinden sonra, Buhara Halk Cumhuriyeti kuruldu. Bu Cumhuriyet de 1924 (H. 1343)’de ortadan kaldırıldı. Bugün Özbekler, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin işgalinde kurulan Özbekistan Cumhûriyeti’nıde yaşamaktadırlar. (Bkz. Buhara ve Buhara hanlıkları)