ARA
İSLAM TARİHİ ANSİKLOPEDİSİ

NASÎRUDDÎN TÛSÎ

On üçüncü asırda İslâm âleminde yetişen meşhûr ilim adamı. İsmi, Muhammed bin Muhammed bin Hasen olup, künyesi Ebû Ca’fer; lakabı Nasîrüddîn’dir. 1201 senesi Şubat’ında Horasan bölgesindeki Tûs şehrinde doğdu. Küçük yaşta ilim öğrenmeye başladı. Kemâleddîn bin Yûnus Mûsulî, Muînüddîn Salim bin Betrân-ı Mısrî’den ve İbn-i Sina’nın talebelerinden Behmen Yâr’dan ve diğer meşhûr bilginlerden ilim ve fen öğrendi. İlminin çokluğuna rağmen, Eshâb-ı kiram düşmanlarının sapık fikirlerine kanarak, şiîlik yoluna saplandı. Kûhistan’ın İsmâilî valisi Abdurrahmân bin Ebî Mensur tarafından kaçırılarak, İsmâilîlerin merkezi olan Alamût kalesine gönderildi. Burada mahpus olarak değilse bile, istemiyerek 1256’da Moğolların istilâsına kadar kaldı. Şöhreti her tarafa yayılınca, Moğol hükümdarı Hülâgu onu kendisine vezir tâyin edip, tavsiyelerine uyarak işlerini yürüttü. Hülâgu’nun Bağdâd’ı yakıp yıkmasına ve yüz binlerce müslümanın öldürülmesine sebeb olanlardan biri oldu. Hülâgu’nun desteği ile Meraga’da kütüphane ve rasathane kurdu.

Bu rasathanenin inşâsı sırasında, Hülâgu çok para gideceğini anlıyarak, Nasîrüddîn Tûsî’yi yanına çağırmış ve bu rasathanenin inşâsı ile elde edilecek faydanın ne olacağını sormuştu. Nasîrüddîn Tûsî, bu soruya şöyle cevap verdi: “Meselâ, siz birine yüksek bir kaleye çıkmasını ve oradan büyük bir toprak kabı aşağı atmasını ve bunu kimseye söylememesini emretseniz. Bu hâdise vuku bulduğunda çok büyük bir gürültü çıkacak ve haberi olmayanları korkutacak ve bâzıları da bayılacaklardır. Ancak bu olaydan etkilenmeyen, bu kabı atan şahıs ve siz olacaksınız. Çünkü siz ve o, işin mâhiyetini bilmektesiniz. İşte astronominin faydası buradadır. Ondan anlıyanlar meydana gelen olayları açıklamak imkânına sâhib olacakken, anlamayanlar olaylardan korkacak ve bunun sonucu yanlış kararlar alabileceklerdir.” Hülâgu, onun bu cevâbını çok beğenmiş ve inşâatın devam etmesi için, gerekli paranın harcanmasına izin vermiştir. Nasîrüddîn Tûsî, ömrünün sonuna kadar bu rasathanede çalıştı. 1274 senesinde gittiği Bağdâd’da hastalanarak Haziran ayında öldü.

Nasîrüddîn Tûsî, rasathaneyi kurduktan sonra, çeşitli islâm memleketlerinde tanınmış ilim adamlarını burada topladı. Ayrıca rasathanenin yanında büyük bir kütüphane yaptırdı. Bağdâd, Dımeşk ve diğer şehirlerden bir çok kitabı buraya getirtti. Kütüphanedeki kitapların sayısı dört yüz bine ulaşmıştı. Nasîrüddîn Tûsî, hazırlayacağı astronomik tabloların otuz seneden daha az zamanda hazırlanamıyacağını, çünkü gezegenlerin tam dönüş periyodlarının bu zamandan biraz az olduğunu bildirmesi üzerine Hülâgu, tabloların on iki senede hazırlanmasını emr etti. Yoğun bir çalışma neticesinde tablolar on iki senede hazırlandı. Nasîrüddîn’in otuz senelik bir zaman söylemesinin sebebi, Satürn gezegeninin tam dönüşünü 23,4 senede yapmasından idi.

Tûsî, trigonometriyi astronominin bir dalı olmaktan çıkararak, başlı başına bir ilim hâline getirdi ve bu hususta bir eser yazdı. Geometride söz sahibi olan Tûsî’den sonra gelenler, onun nazariyeleri ve görüşleri üzerine fazla bir şey ilâve edemediler. Sinüs cedvellerinin yeni hesaplama metodlarını bulan Ebü’l-Vefâ’nın ulaştığı noktaya, Avrupa asırlarca sonra ulaşabilmiştir. Ebü’l-Vefâ’nın ulaştığı bu yüksek noktayı daha da geliştiren Nasîrüddîn Tûsî oldu.

Nasîrüddîn Tûsî, çeşitli ilim dallarına ait bir çok eser yazmıştır. Eserlerin sayısının altmış dörde ulaştığını kaynaklar bildirmektedir. Bunların bâzıları şunlardır:

1-Ez-Zîc-ül-îlhânî: Bu eseri Hülâgu’nun isteği üzerine on iki senede hazırlamıştır. Aslı Farsça olan eser dört cildden meydana gelmektedir. Birinci cildde, Çin, Yunan, Arab ve Fars takvimleri; ikinci cildde gezegenlerin hareketi; üçüncü cildde ise yıldız hareketleri îzâh edilmektedir. Nasîrüddîn Tûsî, tabloların düzenlenmesi için yaptığı çok orijinal rasat yanında, Hipparchos, Ptolemy, el-Me’mûn, el-Bettânî, İbn-ül-A’lâm, İbn-i Yûnus gibi astronomi âlimlerinin yaptıkları rasadlardan faydalanmıştır. Bu astronomi tabloları, Çin dâhil olmak üzere doğuda çok yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Eser, önce Şihâbüddîn Halebî, sonra da 1527 senesinde Ali bin Rifâî tarafından Hall-uz-Zîc adıyla Arapçaya çevrilmiştir.

2-Tezkire fi ilm-il-hey’e: Tûsî’nin en önemli eseridir. Astronomi ilminin kısa ve öz olarak yazılmış bir özeti olup anlaşılması çok zordur. Bunu, yapılan açıklamaların çokluğu göstermektedir. Eser, dört bölümden meydana gelmiştir. Birinci bölümde; geometrik ve kinematik bir giriş ve hareketsizliğin, basit ve karmaşık hareketlerin açıklanması, ikinci bölümde; genel astronomik kavramlar, ekliptikde meydana gelen değişmelerin; İbn-ül-Heysem tarafından ileri sürülen ve çapları farklı kürelerden ibâret olduğu görüşü ele alınmıştır. Bu bölümün diğer kısmında Almagest; özellikle aydaki düzensizlikler, Merkür ve Venüs’ün hareketleri yönünden ilgi çekici bir şekilde tenkid edilmiştir. Karmaşık Batlemyüs sistemi yerine, yeni bir sistem öne sürülmektedir. Üçüncü bölümde; yer küresi ve diğer gök cisimlerine yaptığı etkiler, bâzı astronomi âlimlerinden nakl edilen jeodezi bilgileri, Kuşta bin Lûgâ ve Bîrûnî’nin jeodezisi, denizler, deniz rüzgârları hakkında bilgiler, dördüncü bölümde ise; gezegenlerin büyüklükleri ve mesafeleri ele alınmıştır. Almagest’i tenkîdinde fevkalâde dikkat çeken Nasîrüddîn Tûsî, Batlemyüs’ün karmaşık sistemini eleştirerek yeni bir sistem ortaya koyması, Kopernik’in reformuna yol açmıştır. Eserin kısmî Fransızca tercümesi Cama da Vaux tarafından, Les spheres ce’lestes selon Nasîr-eddîn at-Tûsî adı ile yayınlanmıştır. P. Tannery tarafından yazılan Recherches sur l’historie de l’astronomie ancienne adlı eserin ekinde de eserin bir kısmının tercümesi vardır. Tezkire, Risâle-i hey’e veya Şah Mu’ine atfedilerek Risâle-i Mutniyye ismiyle Farsçaya tercüme edilmiştir. 1414 senesinde Fethullah Şirvânî tarafından Türkçe olarak şerhi yapılmıştır.

Tezkire’ye bir çok âlim tarafından şerhler yapılmıştır. Bunlardan meşhûrları şunlardır: a-Muhammed bin Ali bin el-Hüseyn el-Himâzî tarafından yapılan ve Mahmûd bin Mes’ûd Kutbuddîn Şîrâzî’nin notları bulunan Beyânu mekâsid-ut-Tezkire (Tezkire’nin maksadlarının açıklanması), b-Hasen bin Muhammed en-Nişâbûrî tarafından 1311-1322’de yazılan Tevdîh-ut-Tezkire.

3-Tansûh Nâme-i İlhânî: önemli eserlerinden biri olup Farsçadır. Hülâgû’nun isteği üzerine 1256 ile 1259 seneleri arasında yazılmış olup; mineraloji, özellikle kıymetli taşlar hakkındadır. Tûsî, eseri yazarken, hangi kaynaklardan istifâde ettiğini bildirmemekte, sâdece kendinden önceki âlimlerin ve kendisinin müşahedelerine dayandırıldığını yazmaktadır. Dört bölümden meydana gelen eserin bir çok yerinde Bîrûnî’ye atıflar yapılmıştır, ilk bölüm, kendi arasında kısımlara ayrılmıştır. Birinci kısımda, kıymetli taşların jeolojik incelenmesinin temelini teşkil eden elementler; ikinci kısımda, minerallerin neden meydana geldiği; üçüncü kısımda, kıymetli taşların mâdenlerle kesilmiş biçimleri; dördüncü kısımda, bu taşların renklendirilmesinde kullanılan kimyevî metodlar anlatılmaktadır.

İkinci bölüm, kitabın en önemli kısmıdır. Kendi içinde ayrıca bir çok kısımlara bölünmüş olup, kıymetli taşlardan, bunların menşe’lerinden, bulunabilirliliklerinden, çıkarıldıkları mâdenlerden, kalitelerinden, ilgi çekici yanlarından, hakîkî ve taklit taşlar arasındaki farktan, taşların, optik özelliklerinden bahsedilmektedir. Bu bölümde ayrıca taşları kesme ve parlatma teknikleri ile bunlara paha biçmenin yollarını da anlatmıştır.

Üçüncü bölüm, Tûsî’nin, metalürji ilmine önemli katkılar yaptığı kısımdır. Bu bölümde yedi temel mâden olan altın, gümüş, bakır, demir, kurşun, kalay ve camdan bahsedilmektedir. Ayrıca, özellikleri, çıkarıldıkları yerler de geniş olarak anlatılmıştır. Dördüncü ve son bölümde ise; çeşitli kokular, ilâçlar ve tedâvî edici macunlar anlatılmıştır.

Eserin ilk bölümü, kıymetli taşlar jeolojik olarak ele alındığından önemlidir. Bu bölümde, mâdenlerin, anormal hava şartlarının olduğu ve aşırı soğuk ve sıcağa mâruz kafan bölgelerde bulunduğundan bahsedilir. Tûsî, bunların sert toprak ve içi boş oyukların olduğu yerlerde ortaya çıktığını, daha çok tepelik arazilerde güneş ve ay ışınlarının dâima dik olarak toprağa düştüğü yerlerde teşekkül ettiğini, yarık ve oyuklarda bulunan nemin de kıymetli taşların meydana gelmesine sebeb olduğunu anlatmaktadır.

Tûsî’ye göre bütün taşlar başlangıçta kil olup, hava şartlarına bağlı olarak, daha sonra taşa dönüşürler. Onun îzâhı, kilin aşırı sıcağa mâruz bırakılmasının toprak meydana gelmesine yol açacağı, aşırı sıcağın bâzan topraklaşmış bir maddeyi taşa çevirebileceği şeklindedir. Onun bu görüşleri zamanımızın jeologları tarafından da kabul edilmektedir.

Taşların renklerindeki çeşitliliği açıklarken, esas olarak siyah ve beyaz olmak üzere iki rengin olduğunu söyleyen Tûsî, toprağın çeşitli renklerde olabileceğini, bu yüzden taşların da toprak rengine bağlı olarak, değişik renkler alabileceğini anlatır.

Tansûh Nâme’de otuz kadar kıymetli taş, bunların menşe’leri, teşekkül etme şekilleri, kullanılışları vb. konuları anlatılmıştır. Tûsî, yakutu en kıymetli taş olarak kabul etmektedir. Yakut hakkında şu bilgileri vermektedir: “Yakut, kendine has bir ışık saçar. Ateş bu taşı yakamaz. Isıtıldığı zaman beyazlaşır, sıcaktan ayrılırsa eski rengine döner, ilâç imâlinde kullanılması için defalarca ısıtıldıktan sonra suya atılması gerekir. Böylece toz hâle gelecek şekilde yumuşar. Yakut’un şu tıbbî özellikleri vardır: Vebayı önler, ağızda tutulursa güç verir, sıkıntı ve moral bozukluğunu giderir. Susuzluğa çâredir. Gözün keskinliğini arttırır. Kanı temizler, hattâ ölü bir kimseye iliştirilirse kanın çabuk soğumasına mâni olur.”

Tûsî, zümrüt hakkında çeşitli bilgiler verdikten sonra şöyle demektedir: “Zümrüt takanlar kötü rüya görmez. Zümrüt kalbe iyi gelir. Dizanteri tedavisinde kullanılır, göz keskinliğini arttırır. Bir yılan zümrüte bakarsa kör olur.” Yılanın kör olmasının doğruluğu, Tifaşı isimli bir ilim adamı tarafından isbât edilmiştir.

4-Kitâbu şek-il-katta: Trigonometri ile ilgili bir eserdir. Beş cildden meydana gelmektedir. Üçüncü ve dördüncü cildleri düzlem ve küresel geometri hakkındadır. İlk defa bu eserde trigonometri astronomiden ayrı olarak verilmiştir. Bu yüzden orta çağın en büyük eserlerinden biridir. Sinüs teoremi iki isbâtı ile açıkça verilmiştir.

Ayrıca dik açılı küresel üçgenlerin çözümü için altı temel bağıntı açıklanmıştır. Diğer üçgen çeşitlerinin çözümü de bunlara bağlanarak verilmiştir. Eser 1891 senesinde İstanbul’da Alexandre Car’atheodory Paşa tarafından Traife du quadrilatere ismiyle Fransızcaya tercüme edilmiştir.

5-Ahlâk-ı Nâsırî: Çok kıymetli bir ahlâk kitabıdır. Eser, Risale fi-tahkîk-il-ilm ismiyle Arabçaya tercüme edilmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır ve J. Stephenson tarafından 1923’de İngilizceye ve M. Plesener tarafından 1928’de Almancaya tercüme edilmiştir.

6-Kitâb-ul-mutevassitât beynel-hendese vel-hey’e, 7-Muhtasar bi-câm-il-hisâb bit-tahti vettürâb, 8-Kitâb-ül-cebr velmukâbele, 9-Kavâid-ül-hendese, 10-Risâlet-i bist bâb der ma’rifeti usturlâb, 11-Zübdet-ül-hey’e, 12-Kitâb-üt-teshîl fin-nücûm, 13-Muhtasar fi ilm-it-tencîm ve ma’rifet-it-takvîm, 14-Tahrîru kitâb-il-menâzir (optiğe dâirdir.) 15-Mebâhis fi in’ikas-iş-şu’â’ât ve in’itâfihâ. (Kırılma ve yansıma üzerinde araştırmalar). 16-Kitâb fi ilm-ül-mûsikî, 17-Kitâbu sûret-il-ekâlim, 18-Kitâb-üt-tecrid fî ilm-il-mantık, 19-Tecrîd-ul-akâid (Kelâm ilmi ile ilgili bir eserdir.)

Asırlarca Avrupa ve İslâm âleminde te’sirleri görülen Nasîrüddîn Tûsî, bu kadar ilmine rağmen bozuk îtikâd sahibi olmaktan kurtulamadı. Ehl-i sünnet âlimleri, kendisini îtikâd yönüyle red, ilim yönüyle takdîr etmişler ve ilminden faydalanmışlardır.

TÜM CİLDLER
CİLDDEKİ İÇERİKLER