Meşhûr kumandan; Kuzeybatı Afrika ve İspanya fâtihi. 640 (H. 19) senesinde Şam’da doğdu. 717 (H. 99) yılında Vâdilkurâ’da vefat etti.
Hazret-i Muâviye’nin yakınlarından olan babası, oğlu Mûsâ bin Nusayr’ın küçüklükten îtibâren iyi bir tahsîl görmesine gayret etti. Mûsâ bin Nusayr, Şam’ı şereflendiren Eshâb-ı kiramın (radıyallahü anhüm) derslerinde yetişip, Tabiînden oldu. Arabça’yı fasîh bir şekilde konuşurdu. Eshâb-ı kiramdan olan Temîm-i Dârî’den hadîs-i şerîf rivayet etti. Kendisinden de, Yezîd bin Mesrûk el-Yahsubî rivayette bulundu.
Gençliğinde hazret-i Muâviye’nin ordusuna katıldı. Hicretin kırk sekizinci yılında yapılan Kıbrıs seferinde komutanlık yaptı. Kıbrıs’ta kaleler inşâ etti. Halîfe Abdülmelik bin Mervân zamanında, yaptığı çeşitli hizmetlerle adını duyurdu. Basra âmilliğine tâyin edildi (Bkz. Âmil). Meşhûr vali Haccâc bin Yûsuf’la arası açılınca Mısır’a gitti. Mısır valisi halîfe Abdülmelik’in kardeşi Abdülazîz bin Mervân, Mûsâ bin Nusayr’ı himayesine alıp, 698 (H. 79) yılında Kuzeybatı Afrika (Afrikiyye) valiliğine tâyin etti.
Mısır, hicretin yirmi birinci yılında hazret-i Ömer’in emriyle Amr bin As (radıyallahü anh) tarafından fethedilince, Kuzeybatı Afrika’nın (Afrikiyye) da fethi, Kuzey Afrika’deki Bizans tehlikesinin ortadan kaldırılması için zarurî görülmüştü. Mısır valisi Amr bin As, Afrikiyye’nin fethi için gönderdiği orduya, Ukbe bin Nâfî el-Fihri’yi komutan tâyin etti. Ukbe bin Nâfî, Züveyle ve Berka’yı fethedince, Amr bin As da Berka’ya gelip cizye vermeleri karşılığında oranın halkı ile barış yaptı. 643 (H. 22)’de Trablus üzerine yürüyüp fethetti. Daha ileri gitmeyi teklif etti ise de halîfe uygun bulmadı. Hazret-i Ömer’in emriyle Mısır’a döndü. Hazret-i Osman zamanında halîfenin müşaviri olan Amr bin Âs’ın yerine Abdullah bin Sa’d bin Ebî Şerh, Mısır valisi tâyin edildi (646). 648 (H. 27) yılında alınan bir karârla Afrikiyye üzerine sefer düzenlendi. Trablus’tan Tanca’ya kadar olan bu bölgeyi, Georgios adlı bir Bizans valisi idare ediyordu. Abdullah bin Sa’d bin Ebî Şerh kumandasındaki yirmi bin kişilik İslâm ordusu, yüz yirmi bin kişilik Bizans ordusunu mağlûb etti. Georgios savaş meydanında öldürüldü (Bkz. Abdullah bin Zübeyr). Müslümanların kesin galibiyeti ile netîcelenen bu savaştan sonra, civar kabileler de cizye karşılığında sulh yaptılar. Abdullah bin Sa’d, 657 (H. 36) yılına kadar Mısır valiliğinde kalıp, İslâmiyet’i yaymağa devam etti (Bkz. Abdullah bin Sa’d bin Ebî Serh). Hazret-i Ali devrinde Muhammed bin Ebî Bekr, Mısır valisi oldu. 658 yılında Amr bin As (r. arih) tekrar Mısır valisi olup 664 (H. 43) yılında vefatına kadar bu vazifede kaldı. Amr bin Âs’ın yerine oğlu Abdullah, onun yerine Utbe bin Ebî Süfyân, Mısır valisi oldu. 667 yılında Muâviye bin Hudeyc, Mısır valisi (bir rivayette Kuzey Afrika fethine me’mûr olan ordunun komutanı) oldu. Aynı yılda Fustat ordugâhından çıkan İslâm askerleri, Berkâ çölünü geçip, Afrikiyye’ye (Tunus’a) girdiler. Sus şehrini fetheden İslâm ordusu kuzeye yöneldi. Hareket üssünden çok uzaklaşıldığı bildirilerek yeni bir ordugâh şehri kurulması, halîfe Muâviye’ye (radıyallahü anh) arz edildi. Ukbe bin Nâfî’ye Kayrevân şehrini kurması emredildi. Fustat usûlünde kurulan Kayrevân’ı merkez üssü olarak kullanıp, Bizans şehirleri üzerine akınlar yapıldı. Bizans’ın Afrika valiliğinin merkezi olan Kartaca’yı hedef seçen Ukbe bin Nâfî, sahil şeridini Bizans’dan almak ve islâm’ı daha uzak ülkelere yaymak istiyordu. Fakat Muâviye bin Hudeyc’in ölümü üzerine, 675 yılında bu vazifeden alındı. Kayrevân boşaltılarak tahrîb edildi. Ukbe bin Nâfî’nin yerine tâyin edilen Ebü’l-Muhâcir Dinar, İstanbul muhasarası devam ettiği için Berberîlerle anlaşma yolunu seçti. Ukbe bin Nâfî, 680 (H. 60) yılından sonra tekrar Kuzey Afrika valisi oldu. Kayrevân’ı tekrar ordugâh yaptı. Büyük bir ordu ile Bâgâya’ya girdi. Bizanslılarla şiddetli savaşlar yaptı. Zab bölgesinin en büyük şehri olan Erbe’yi aldı. Tahert şehrini düşmanın çokluğuna rağmen fethetti. Tanca’ya kadar ulaşan Ukbe, Bizanslı vali Julianus’un barış teklifini kabul etti. Sus taraflarına yönetip, Berberîleri yendi. Atlas Okyanusu’na kadar dayanıp; “Allah’ım! Eğer şu deniz önüme çıkmasa idi, senin güzel dînini yaymak ve rızâna kavuşmak için devam eder, geri dönmezdim” dedi. 682 yılında geriye dönerken askerlerini bölük bölük Kayrevân’a gönderdi. Berberîlerden iştirâk edenleri de serbest bıraktı. Yanında çok az bir kuvvet kaldı. Fakat Ukbe’ye düşman olan Kuşeyle isminde bir Berberî kabîle reîsi, Bizanslılardan da aldığı yardımla İslâm kumandanını, Kayrevân’a dönerken pusuya düşürdü. Ukbe ve yanındaki üç yüz askeri şehîd etti. Kayrevân’ı da ele geçirdi. Bizanslılarla işbirliği yaparak beş yıl kadar bu bölgede hüküm sürdü. Hilâfet merkezindeki karışıklıklar sebebiyle yardım alamayan islâm kuvvetleri, Mısır sınırına kadar geri çekilmek zorunda kaldılar. Kuzey Afrikadaki bu gelişmeleri gören Halîfe Abdülmelik bin Mervân, iç karışıklıkların devam etmesine rağmen, Mısır valisi olan kardeşi Abdülazîz’e harekete geçme emrini verip, yardımcı kuvvetler gönderdi. Züheyr bin Kays idaresinde yola çıkan İslâm ordusu, Kayrevân’ı ele geçirdikten sonra Kuşeyle ile karşılaştı. 688 (H. 69) yılında yapılan savaşta Kuşeyle öldü. Berberîler mağlûb oldu. Züheyr bin Kays’ın zaferlerinden haberdâr olan Bizans imparatoru İkinci Justiniaus (6857695) İstanbul’dan bir donanma gönderdi. Kartaca’ya çıkartma yapan Bizanslılara karşı çıkan Züheyr bin Kays, çarpışmalarda şehîd oldu. Müslümanlar savaşı kaybettiler. 695 (H. 76) yılında olduğu tahmin edilen bu savaşın neticesi, aralarında birlik olmayan Berberîlere pek bir fayda sağlamadı. Durumdan haberdâr olan Halîfe Abdülmelik bin Mervân, Hassan bin Nu’man el-Gassânî kpmutasında destekli ve kuvvetli bir orduyu merkezden harekete geçirdi. Sahil yoluyla gelen bu ordu, Kartaca’yı kolayca ele geçirdi. Şehir halkının büyük kısmı Sicilya’ya kaçtı. Bunun üzerine Bizans İmparatoru Leontios (695-698), hazırladığı bir donanmayı Juhannes komutasında Kartaca önlerine gönderdi (697). Bu sırada Hassan bin Nü’man, Avras bölgesinde Berberîlerle uğraşıyor ve sıkışık bir hâlde bulunuyordu. Bu sebeble Berka’ya kadar çekildi. Kartaca, Bizanslıların eline geçti. Fakat Hassan, halîfeden aldığı takviye kuvvetlerle, 698 yılında Kartaca’yı tekrar alıp Bizanslıları Girit’e kaçırttı. 702 (H. 83) yılında Berberîlerle Avras bölgesinde yaptığı savaşı kazandı. Yumuşak tutumu ile Berberîlerin kitleler hâlinde müslüman olmasına vesîle oldu. Böylece Kuzey Afrika tam manâsıyla Bizans’ın elinden çıkmış, İslâm hâkimiyetine girmiş oldu. Mısır valisi Abdülazîz bin Mervân, Hassan bin Nu’man’ı görevinden alıp, Mûsâ bin Nusayr’ı Afrikiyye valiliğine tâyin etti. 705 (H. 86) yılında Afrikiyye’ye (Tunus) yola çıkan Mûsâ bin Nusayr, bölgenin savaşlar ve Berberî baskınları ile harap bir hâle geldiğini, nüfûsun az olduğunu gördü. Kayrevân şehrini kendisine merkez yaptı. Hassan’ın bıraktığı birlikler üzerinde kolayca hâkimiyet kurup, çevrede yaşıyan ve ahâliyi rahatsız eden Berberîler üzerine asker gönderdi ve itaate aldı. Bilhassa oğulları Mervân ve Abdullah’ı, Afrikiyye içlerine gönderip çok sayıda esir ve ganimet elde etti. Beşte biri otuz bini bulan esirlere, İslâmiyet’in emrettiği şekilde güzel muamele yaptı. Onları yetiştirip, seferlerinde istifâde etti. Önceden kıtlık, fakirlik ve kargaşalığın kol gezdiği Afrikiyye’de huzur ve asayişi sağladı. Bütün Berberî kabilelerini itaati altına aldı ve aralarında İslâmiyet’i yaydı. Donanmanın başında Sicilya’ya gönderdiği Ayyaş bin Ukayl bol mikdârda ganîmetle geri döndü.
Daha sonra Mûsâ bin Nusayr, berberîlerin de iştiraki ile teşkîl ettiği orduyla, Tanca ve Sebte gibi kuvvetli kaleleri bulunan Magrib-i Aksâ’ya doğru harekete geçti. Af rika ile Asya arasında geçiş noktası olan Sebte, Julianus adında bir Bizans valisinin idaresinde idi. Julianus, daha önce Ukbe bin Nâfî’ye itaatini arz etmişti. Mûsâ bin Nusayr’ı bir hayli uğraştırdıktan sonra anlaşma ile kalesini teslim etti. Hattâ onu, İspanya’nın fethine teşvik etti. İspanya ve Avrupa’nın durumunu çok iyi bilen Mûsâ bin Nusayr, İspanya’ya giren güçlü bir ordunun İstanbul’dan çıkabileceğini farketmişti. 706-709 yılları arasında gerçekleştirilen Kuzeybatı Afrika’nın fethi, çok az zayiatla tamamlandı. İslâm cengâverleri Atlas Okyanusu kıyısında at koşturdular. Mûsâ bin Nusayr, yazdığı bir mektubla, Halîfe Velîd’den İspanya’nın fethi için izin istedi. İspanya yolu ile İstanbul’un fethedilebileceğini, ordunun, İspanya’dan girip, Avrupa’yı kolayca geçerek, İstanbul’u fetihden sonra Karadeniz kıyısından Şam’a dönmekte hiç zorluk çekmeyeceğini bildirdi. Halîfe Velîd bir müddet tereddüdden sonra İspanya’nın fethine izin verdi. Sûs-ı Aksâ’ya kadar giden Mûsâ bin Nusayr, âzâdlı kölesi ve tecrübeli kumandanı Târık bin Ziyâd’ı Tanca’da bırakıp, bölgede İslâmiyet’in yayılmasını ve İspanya’yı fethetmesini emretti. Kendisi de Afrikiyye’ye döndü ve istikbâlin büyük fetihleri için hazırlık yaptı.
İslâm ordusunun fetih için hazırlık yaptığı sırada İspanya’nın durumu pek parlak değildi. Memleketi idare eden Vizigotlar, bir asilzade sınıfı teşkîl ederek kendilerinden başkasını ağır vergiler altında inletiyorlardı. Ahâlinin çektiği sıkıntıların en büyük yükünü yahûdîler taşıyordu. Vizigotlar, hıristiyanlığı kabul ettikten sonra, 616 yılında çıkarılan bir kânunla, bütün yahûdîlere hıristiyanlığı kabul etmeleri emrolunmuştu. Buna uymayanlar işkence görüyor ve malları ellerinden alınıyordu. 694 yılında yahûdîlerin isyan hazırlığını haber alan Vizigot kralı Egika, bütün yahûdîlerin mallarına el koymuş, kendilerinin de köle olarak hıristiyanların yanlarında çalıştırılmalarına karar vermişti. Yahûdî çocukları ailelerinin yanından alınıyor, manastırlarda ve hıristiyan ailelerin yanlarına verilerek hıristiyanlaştırılıyordu. Bu yüzden İspanya’da idareci olan Vizigotlara karşı büyük bir muhalif kütle mevcuttu. Bütün bunlara bir de asiller arasındaki taht kavgaları eklenmiş, yeni kral Roderich, eski kral Vitiza’yı öldürerek tahtı ele geçirmişti. Herkes Roderihc’in zulmünden şikâyetçiydi. Böylesine müsait bir durumda müslümanlar, Bizans valisi Julianus’un gemileri ile 710 yılında Güney İspanya sahillerini Tarif bin Mâlik’in komutasında yaptıkları bir akınla koptrol ettiler. Bu keşîf harekâtından sonra Târık bin Ziyâd, askerlerini gemilerle Cebel-i Târik boğazından geçirerek Calpe (Cebel-i Târik) kıyılarını zaptetti. 711 (H. 92) Temmuz ayında Vizigot kralı Roderich’in yüz binleri bulan askeri ile Târık bin Ziyâd’ın komuta ettiği bir avuç müslüman arasında cereyan eden savaş, müslümanların zaferiyle neticelendi. Kral Roderich, bizzat Târık bin Ziyâd tarafından öldürüldü. Kral Roderich’in düşmanları kendi rızâları ile Târık bin Ziyâd’a tâbi oldular. Rivayetlere göre Târık bin Ziyâd’ın ordusunda Tabiînden; Haneş San’ânî, Ebû Abdurrahmân Hubullî, Abdullah bin Şimâset Fihrî ve İyâz bin Ukbe (rahmetullahi aleyhim) gibi mübarek kimseler de vardı. Endülüs’e gelen Tabiîn sayısını yirmiye kadar çıkaranlar olduğu gibi, Eshâb-ı kiramdan Müneyzir el-Yemânî’nin de (radıyallahü anh) Endülüs’ü şereflendirdiğini söyleyenler vardır.
Roderich’in ölümü ile biten Vâdî-i Lekke savaşında, müslümanlar pek çok ganîmet ele geçirdiler ve üç bin civarında şehîd verdiler. Fakat düşmanın kaybı kat kat fazla idi. Târık bin Ziyâd’ın zafer müjdesini Afrikiyye’de alan Mûsâ bin Nusayr, oğlu Abdullah’ı Kayrevân’da vekil bırakıp on sekiz bin askerle 712 (H. 93) Ramazânında İspanya’ya girdi. O da Târık bin Ziyâd gibi askerini gemilerle geçirdi. Fakat İspanya’da Tarık’ın yolunu tâkib etmemesine rağmen aynı hedefi tercih etti. Cezîret-ül-Hadra’da komutan ve klavuzları ile yaptığı görüşmenin neticesinde fethedilmemiş yerlerin alınmasına karar verdi. Şuzûne ve Karmûne şehirleri feth edilerek Kurtuba yolu açıldı. İşbiliyye feth edildi. Marida şehri, zorlu bir kuşatmadan sonra teslim oldu. Bu arada elden çıkan İşbiliyye, Mûsâ’nın oğlu Abdülazîz tarafından tekrar zabt edildi. Abdülazîz bin Mûsâ, 713 (H. 94) yılında, Mursiya bölgesini feth etti. Bölgenin hâkimi Theodomir (Tudmir) ile yaptığı anlaşmayla Orihuela şehrini de teslim aldı. Bu sıralarda Târık bin Ziyâd komutasındaki İslâm ordusu da; Reyyo, Gırnata, Tuleytula ve Mâide şehirleri ile çevresini ele geçirdi. Daha sonra yaklaşan Mûsâ bin Nusayr’ı karşılamak için Tuleytula’ya döndü. Mûsâ bin Nusayr’la buluşup itaatini arz etti. İslâm ordusunun öncü kuvvetleri komutanı olarak vazifesine devam etti (Bkz. Târık bin Ziyâd). Mûsâ bin Nusayr, Târık bin Ziyâd’la beraber Saragossa ve civarını feth etti. Ülkenin içlerine doğru ilerleyip, geçtikleri yerleri feth etti. İslâm ordusunun karşısına çıkan herkes, barış yapmanın yollarını arıyordu, önden Târık bin Ziyâd’ın başladığını Mûsâ bin Nusayr tamamlıyor ve yaptığı andlaşmaları tasdîk ediyordu. Daha sonra Mûsâ bin Nusayr, Târık bin Ziyâd’ı başka bir bölgenin fethi ile görevlendirdi. Kendisi de kuzey bölgesinde Franklarla uğraştı. Bu sırada, müslümanların çok dağılıp başlarına bir hâl gelmesinden korkan Halîfe Velîd, Mûsâ ve Tarık’ı, Şam’a davet etti. Fakat işi yarıda bırakmak istemeyen Mûsâ, Târik’la tekrar birleşip, Kuzeybatıdaki Cillikiyye (Galiçya) bölgesini feth etti. Mûsâ, Beşkens bölgesini, Barselona (Katalonya) ve civarını, Arbune, Abînyûn ve Ludun kalelerini aldı. Fethe doymayan Mûsâ bin Nusayr, bir taraftan halîfenin emrini geciktirmekten diğer taraftan askerin artık memnuniyetsizlik belirtileri göstermesinden sıkıntıdaydı. Hâlbuki, Mûsâ’nın gönlünde başka şeyler yatıyordu. O; “Allah’a yemîn ederim ki, bana itaat etseler, hemen onları Roma’ya yürütürdüm. Allahü teâlâ da bana buraları ele geçirme imkânı verirdi” sözleri ile askerlerinin itirazlarını dile getiriyordu. Aslında Mûsâ bin Nusayr, Avrupa’yı baştan başa aşarak geçtiği yerleri feth etmek suretiyle, İstanbul üzerinden Şam’a ulaşmaya kararlıydı. Fakat halîfe Velîd’in ısrarı ve askerlerin isteksizliği, onu bundan vâzgeçirdi. Yanına Târık bin Ziyâd’ı da alarak, arzu edenlerle beraber Şam’a gitmeye karar verdi. Yerine oğlu Abdülazîz’i bıraktı. Bâzı tâyinler yaptı. Ukbe bin Nâfî’nin oğlu Habîb’i, Abdülazîz’e yardımcı tâyin etti. İşbiliyye’nin başşehir olmasını istedi. 714 (H. 95) senesinde Afrika kıyısına geçti. Karayolu ile Kayrevân’a vardı. En büyük oğlu Abdullah’ı Afrikiyye, diğer oğlu Abdülmelik’i Tanca ve çevresine vali tâyin etti. Daha sonra karayolu ile Mısır’a gelen Mûsâ bin Nusayr’ı herkes ziyaret etti. Abdülazîz bin Mervân’ın oğlunu bizzat ziyaret eden Mûsâ bin Nusayr, ona değerli hediyeler sundu. Sonra Filistin yolu ile bir Cum’a günü Şam’a ulaştı. Bir hayli hasta olan Halîfe Velîd hutbe okurken, Mûsâ bin Nusayryanındakilerle birlikte Ümeyye Câmii’ne girdi. Halîfe, Mûsâ’nın geldiğini gördü. Allahü teâlâya hamd edip uzun bir hutbe okudu. Namazdan sonra Mûsâ’ya hil’at giydirdi. Bir çok hediyeler verip iltifatlarda bulundu. Yanında getirdiği, Frank, İspanyol, Rum ve Berberî ileri gelenlerine de hediyeler verdi. Mûsâ, Velîd’in ölümüne kadar kırk gün yanında kaldı. 715 (H. 96) yılında Velîd’in yerine halîfe olan Süleyman, Mûsâ bin Nusayr’a gereken îtibârı göstermedi. Târık bin Ziyâd da kenarda kaldı. Mûsâ bin Nusayr, iki sene sonra Hicaz’da Vâdil-kurâ denilen yerde vefat edip, oraya defnedildi. Bir rivayette de Velîd, onu yanında alıkoyup hacca götürdü. Medine’de vefat etti.
Mûsâ bin Nusayr, çok cesur, akıllı, cömert ve takva sahibi idi. Kumanda ettiği ordusu hiç yenilmedi. Feth ettiği yerlerde İslâm adaletini tatbîk eder, herkeşi dîninde serbest bırakır, kimseye zulüm edilmesine müsâade etmezdi. Ele geçirilen araziyi sahiplerinin ellerinde bırakır, İslâmiyet’in emr ettiği şekilde onlardan cizye ve haraç alırdı.
Mûsâ bin Nusayr’ın vali tâyin ettiği oğlu Abdülazîz, Endülüs’e hâkim oldu. Doğu taraflarında feth edilmeyen bâzı yerleri aldı. Valiliğinin ikinci senesinde daha babası hayatta iken, öldürüldü. Bir müddet devam eden kargaşalıklardan sonra Endülüs ileri gelenleri, Eyyûb bin Habîb Lahmî’yi vali seçtiler. Eyyûb, idare merkezini İşbiliyye’den Kurtuba’ya taşıdı. Valiliği, Kuzey Afrika ve Şam tarafından tasdik edilmedi. Altı ay sonra, Afrikiyye Valisi Muhammed bin Yezîd tarafından Hur bin Abdurrahmân bin Osman Sakafî, Endülüs valisi tâyin edildi. O da, Semh bin Mâlik Halvânî’nin, Ömer bin Abdülazîz tarafından Endülüs valisi tâyin edilmesine kadar iki sene sekiz ay valilik yaptı. Semh, Ömer bin Abdülazîz’in tavsiyesine uyarak, insanlara şefkat ve adaletle muamele etti. Kısa zamanda halk tarafından beğenildi. Halîfenin emriyle araziyi beşe böldü. Arazi belli bir ölçüye göre halka dağıtıldı. Bu durum, müslümanların Endülüs’te tutunup devlet kurmalarına yardımcı olan en önemli idarî düzenleme idi. Endülüs, Halîfe Ömer bin Abdülazîz’in emriyle Afrikiyye’den ayrılarak müstakil valilik oldu. Semh, üç seneye yakın valiliği esnasında, çeşitli îmâr işleri yaptı. Kuzeye, Franklar üzerine yaptığı askerî harekâtta bir hayli başarı sağladı. Fakat 721 (H. 102) yılında Franklar tarafından şehîd edildi. Komutayı Abdurrahmân bin Abdullah Gâfikî aldı. İslâm ordusunu Narbona’ya döndürdü. Sonra da, Kurtuba’ya geldi. Abdurrahmân’ın komutanlığı valiliğe dönüştü. Bu sırada Halîfe Yezîd bin Abdülmelik, Yezîd bin Ebî Müslim’i Afrikiyye valiliğine tâyin etmiş, Endülüs valisini de onun tâyin etmesini istemişti. Mûsâ bin Nusayr’ın oğlu Abdullah’la Afrikiyye’ye gelen vali Yezîd, Anbese bin Suheym el-Kelbî’yi Endülüs’e vali tâyin etti. Anbese, Semh’in yolunu tâkib ederek Carcasonne ve Nimes şehrini ele geçirdi. 725 (H. 106) yılında Autin şehrini aldı. Geriye dönüşte pusuya düşürülerek şehîd edildi. Halk, Uzra bin Abdullah Fihrî’yi vali seçti. Ancak bir kaç ay sonra Afrikiyye valisi tarafından Endülüs valiliğine Yahya bin Seleme el-Kelbî tâyin edildi. Daha sonra Huzeyfe bin Ahvas el-Kaysî, Osman bin Ebî Nis’a, Heysem bin Ubeyd el-Kilâbî, Muhammed bin Abdullah el-Eşcaî ve 731 (H. 113) yılında Abdurrahmân Gâfikî ikinci defa Endülüs valisi oldu. Tabiînden olduğu bildirilen Abdurrahmân Gâfikî, güzel huyu, adaleti, herkese karşı iyi muamelesi ile kendini sevdirdi. 732 (H. 114) yılında Franklarla yaptığı Belatüş-şühedâ (Politiers) savaşında şehîd oldu. Bu savaştan sonra yerine Abdülmelik bin Kattan el-Fihrî, beş yıl sonra da Ukbe bin Haccâc vali tâyin edildi. Ukbe, Franklarla yaptığı savaşta, Carmona şehrinde vefat etti 739 (H. 21). Yerine Abdülmelik bin Kattan ikinci defa vali oldu. Abdülmelik bin Kattan zamanında, Berberîler isyan etti. İsyanı bastırmakta yardımcı olan Belç bin Bişr el-Kuşeyrî vali oldu. Onun ölümü üzerine Sa’lebe bin Selâme elcüzamî, Endülüs valisi oldu. Bunun zamanında büyük fitneler çıktı. Ebü’l-Hattar Hüsâm bin Dırâr el-Kelbî vali tâyin edildi. İlk aylarında, halkın sevgisini kazanan Ebü’l-Hattar, kavmiyetçiliğe başlayınca fitne kazanı kaynamaya başladı. Sumeyl adlı bir Mudarlı ile 745 (H. 127) yılında yaptığı Suzune savaşında yenilip esir oldu. Sumeyl’in adamlarından Sevâb bin Selâme elcüzamî vali oldu. Ebü’l-Hattar bir baskınla hapisten kurtuldu. Başına kuvvet toplayıp Sevabe ile savaşmaya kalkıştı ise de, Sevabe’nin siyâseti ile askerleri dağıtılıp kan dökülmesi önlendi. Sevabe’nin ölümü üzerine Endülüs dört ay kadar vâlisiz kaldı. Kabilelerin ileri gelenleri toplanıp adaylar arasından bir vali tâyin etmek istediler. Fitnelere bulaşmamış bir kimse olan Yûsuf bin Abdurrahmân el-Fihrî’yi bir yıllığına vali seçtiler. Fakat Ebü’l-Hattar, valilik iddiasından vaz geçmedi. İki taraf arasında Şikande’de yapılan savaş çok korkunç oldu. Ebü’l-Hattar ve adamlarının çoğu öldürüldü. Bu savaşın kazanılmasında baş rolde olan Sumeyl, bir hayli güç kazandı. Vali olan Yûsuf bin Abdurrahmân’ı gölgeledi. Bunun üzerine Sumeyl, Saragossa valiliğine tâyin edilerek merkezden uzaklaştırıldı. Nisbeten huzur te’min edildi. Bu arada Sumeyl ve Yûsuf’a karşı olan Âmir el-Abderî, Abbasî halîfesi Ebû Ca’fer Mensur tarafından Endülüs valiliğine tâyin edildi ise de, bir hayli mücâdeleden sonra Yûsuf el-Fihrî tarafından öldürüldü. Yûsuf el-Fihrî’nin düşmanlarından kurtulup rahata kavuştuğunu zannettiği bu sırada, Endülüs Emevî Devleti’ni kuracak olan Abdurrahmân bin Muâviye ed-Dâhil, Endülüs’e ayak bastı.