Edirne velîlerinden. İsmi Ramazan Halîfe'dir. Edirne'de doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1520 (H.926) târihinde Edirne'de vefât etti.
Ramazan Halîfe, tasavvuf yoluna girip, bir müddet riyâzet, nefsin isteklerini yapmamak ve mücâhede, nefse zor gelen ve onun istemediği şeyleri yapmakla meşgûl oldu. Sonra Anadolu'da yetişmiş evliyânın büyüklerinden Hacı Bayrâm-ı Velî hazretlerinin yolu olan Bayramiyye yoluna girip ona bağlandı. Bu tarîkatte tasavvuf yolunda ilerledi. Yüksek mânevî hallere, makamlara ve ilâhî feyzlere kavuştu. Pekçok kimseyi yüksek mânevî makamlara çıkardı. Çok takvâ sâhibi ve temiz, hoş bir kimseydi. Günlerini ibâdet ve Resûlullah efendimize uymakla geçirirdi. Kanâat sâhibi olup, az bir dünyâlıkla idâre ederdi. Çok sabırlı ve vakar sâhibiydi. Çok güzel ve tesirli konuşurdu. Sohbetlerinde çok kimse bulunur, istifâde ederlerdi. Duâsı kabûl olunan mübârek bir zât olup, Edirne'de ikâmet etti.
Ramazan Halîfe'nin çok kerâmetleri görüldü. Sultan İkinci Bâyezîd Han zamânında, bir keresinde Edirne'de çok fazla kuraklık oldu. Meyveler, sebzeler, otlar, susuzluktan kuruyup kavruldu. Topraklar susuzluktan çatladı. Sıkıntıya düşen halk, birkaç defâ yağmur duâsına çıktı. Allah rızâsı için kurbanlar kesildi, fakirler ve yetimler sevindirildi. Sadakalar dağıtıldı ve yağmur yağması için Allahü teâlâya çok yalvarıldı. Fakat hiçbirisinde yağmur yağmadı. Bunun üzerine haram ve şüphelilerden çok sakınan Ramazan Halîfe'yi aralarına alarak tekrar yağmur duâsına çıkmak istediler. Ramazan Halîfe'nin mübârek bir kimse olduğunu biliyorlardı. Çoluk-çocuk, büyük-küçük, uzak ve yakında olanlar toplanıp, hep beraber etrâfı çevrili bir yer olan Cumâ ve bayram namazlarının kılındığı musallâya çıktılar. Ramazan Halîfe mimbere çıktı. Boyun bükerek Allahü teâlâya duâ eyledi. Daha mimberden inmeden bulutlar toplanıp, rahmet-i ilâhî yağmaya başladı. Susuzluktan yarılan toprak suya kandı.Her taraf yeşile büründü. Bu hâdiseden sonra, Ramazan Halîfe'nin büyüklüğünü daha iyi anladılar. Aralarında böyle bir zât bulunduğu için Allahü teâlâya şükrettiler.
Edirne’de yaşamış, büyük evliyâdandı,
Duâsı makbûl olan, bir mübârek insandı.
İkinci Bâyezîd Han, zamanında bir ara,
Şiddetli bir kuraklık, gelmişti buralara.
Kurudu susuzluktan, sebze meyve ve otlar,
Çatladı kuraklıktan, taşlar ile topraklar.
Bu kuraklık derdine, bulmak için bir devâ,
Yağmur duâlarına, çıktı halk, bir kaç defa.
Allahü teâlâya, yalvardılar yürekten,
Fakat hiç birisinde, yağmur yağmadı gökten.
Dediler: (Bundan sonra, duâya giderken biz,
Ramazan Halîfe’yi dahî götürmeliyiz.)
Nihâyet onu dahî, alarak yanlarına,
Bir de öyle çıktılar, yağmur duâlarına.
Çünkü onun mübârek, bir kimse olduğunu,
Bilirlerdi, bu yüzden, alıp gittiler onu.
Yaşlı-genç, kadın-erkek, büyük-küçük, kim ki var,
Toplanıp hep birlikte, musallâya çıktılar.
O yerde, namaz için bir alan çevrilirdi.
Köylerde bu yerlere musallâ denilirdi.
Cumâ namazlarıyla, iki bayram namazı,
Musallâ mahallinde, kılınıyordu bâzı.
Bu velî zât, mimbere, çıkmıştı ki ilk daha,
Boyun büküp sessizce duâ etti Allah'a.
Duâyı bitirip de, inmeden o mimberden,
Birdenbire o yere, yağmurlar indi gökten.
Susuzluktan yarılmış, topraklar suya kandı,
Her taraf baştan başa, bol su ile yıkandı.
Sularla doldu taştı, çeşme ile kanallar,
Bir bolluğa ulaştı insan ile hayvanlar.
Ramazan Halîfe’nin, büyük zât olduğunda,
Yakîne kavuştular, bu hâdise sonunda.
Aralarında böyle, bir zât bulunduğundan,
Allahü teâlâya, şükrettiler o zaman.
1) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.375
2) Sicillî Osmânî; c.2, s.418
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.14, s.301