ARA
HİKMET EHLİ ZATLAR BUYURUYOR Kİ
İman bir cevherdir
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Kur’an-ı kerimi tasdik etmek, bundan önceki bütün kitapları tasdik etmek demektir. Peygamber efendimizi tasdik etmek, Onun Peygamber olduğuna iman etmek, Ondan önce gelen 124 binden fazla peygamberin hepsine inanmak demektir. İşte böyle bir yüce dinin mensubu olmak, büyük saadettir. Onun için, bu iman bir cevherdir. Allahü teâlâ bunu çöplüğe koymaz. Dolayısıyla, kimde iman varsa, o kıymetli bir insandır ve Allahü teâlâ onun kalbine, bu imanı nasip etmiştir. Eğer, Cenab-ı Hak bize iki nimet vermişse, her şeyi vermiş demektir. Hiçbir şey noksan kalmamıştır. İki nimet şudur:

1- Bu yüce dinin Peygamberine inanmak, tâbi olmak, Onun yolunda olmaktır. Ona tâbi olmak, Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadında olmak demektir; çünkü Peygamber efendimiz bir gün toprağa kalın bir çizgi çizdi. Yan tarafına kollar ayırıp buyurdu ki:
(Bu kalın kısım, Cennete giden yoldur. Yan yollar dalalet ve bid’at yollarıdır. Ortada olmak lazımdır.)

Eshab-ı kiram, (Ortada olmak, orta yerde bulunmak nasıl olur?) diye sorduklarında, buyurdu ki:
(Sünnetime ve cemaatime uymakla olur.)

Sünnetime, yani dinime uymakla olur buyuruyor. Buradaki cemaat ise Eshab-ı kiramdır. O halde, Ehl-i sünnet vel cemaat oradan geliyor. Yani Eshab-ı Kiramın tamamına inanmak! Bir kısmını sevmek, bir kısmını sevmemek, birini diğerine tercih etmek olamaz; çünkü bir insan hocasına güveniyorsa, talebesine elbette güvenmesi lazım, talebesine güvenmeyen hocasına nasıl güvenmiş olabilir ki? Eshab-ı kiramın hepsi Resululullahın arkadaşları ve talebeleridir. Onlar için, Peygamber efendimiz, (Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz. Eshabımın ihtilafı [farklı ictihadları] sizin için rahmettir.) buyuruyor. (Taberani, Beyheki, İbni Asakir, Hatib, Deylemi, Darimi, İ. Münavi, İbni Adiy) Tercihi bize bırakmamış. İşte Ehl-i sünnet vel cemaat itikadında olmak birinci nimettir.

2- Dinimizi öğrendiğimiz zatın, Allah adamı yani Allah’ın sevgili kulu olduğuna inanmaktır.

Sabahleyin kalkarken vücudun bütün azaları insanın diline yalvarırlar, (Allah rızası için hem kendini hem bizi yakma) derler. Bir insan, bir müminin arkasından doğru bir şey söylese, o müminin de kalbi kırılsa, söyledikleri doğru olsa bile, işitince üzülürse buna gıybet denir. Gıybet o kadar büyük bir günahtır ki, kul hakkına girer, zinadan büyük günahtır. Büyükler, yanlış bir kelam etmemek için ağzına taş koymuşlar. Hele hele, Allah muhafaza etsin, birkaç kelime de ilave olursa, buna iftira ve yalan denir ki, daha büyük günah olur. Gıybet, Âdem aleyhisselamdan beri haramdır.

İmam-ı Ahmed Rabbani Hazretleri

1563 yılında Hindistan'ın Serhend (Sihrind) şehrinde doğdu. İmam-ı Rabbani ismiyle tanınmıştır. İmam-ı Rabbani, Rabbani âlim demek olup, kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından eksiksiz ve kâmil, olgun âlim demektir. Hicri ikinci bin yılının müceddidi (yenileyicisi) olmasından dolayı Müceddid-i elf-i sani, ahkam-ı İslamiye ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle, Sıla ismi verilmiştir. Hazret-i Ömer'in soyundan olduğu için, Faruki nesebiyle anılmış, Serhend şehrinden olduğu için de oraya nisbetle, Serhendidenilmiştir.   Devamını Oku

Devamını Oku

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri

Ehl-i sünnetin reisidir. Fıkıh bilgilerini, Ehl-i sünnet itikadını topladı. Yüzlerce talebesine öğretip, kitaplara geçirilmesine sebep oldu. Müslümanlar tarafından kağıt imali bunun zamanında başladı.
Derin ilmi, keskin zekası, aklı, zühdü, takvası, hilmi, salahı ve cömertliği yüzlerce kitaplara yazılıp anlatılmıştır. Talebesi pek çok olup, büyük müctehidler, âlimler yetiştirdi. Ehl-i sünnetin yüzde sekseni Hanefi mezhebindedir.
Asıl adı Numan’dır. 80 (m. 699) senesinde Kufe’de doğup, 150 [m.767]’de Bağdat’ta şehid edildi.   Devamını Oku

Devamını Oku

Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri

Büyük İslâm âlimlerinden ve evliyânın en meşhûrlarından. Künyesi Ebû Muhammed’dir. Muhyiddîn, Gavs-ül-a’zam, Kutb-i Rabbanî, Sultân-ı evliyâ, Kutb-i a’zam, Bâz-ül-Eşheb gibi lakâbları vardır. 470 (m. 1077) senesinde İran’ın Geylân şehrinde doğdu. Bu sebeple de Geylânî denilmiştir. 561 (m. 1166)’de 91 yaşında iken Bağdad’da vefât etti.

Devamını Oku

Devamını Oku

Yavuz Sultan Selim Han

İslâm halîfelerinin yetmişdördüncüsü ve Osmanlı pâdişâhlarının dokuzuncusu. İkinci Bâyezîd Hân’ın oğlu, Sultan Süleymân Hân’ın babasıdır. Hilâfeti, Osmanlı pâdişâhlarına bağlayan padişahtır. 875(m. 1470)’de Amasya’da doğdu. 920(m. 1514)’de Çaldıran’da İran şahı İsmâil-i Safevî’yi mağlub ederek, bozuk inanışlarının yayılmasını önledi. Böylece İslâmiyete büyük hizmet etti. 923(m. 1517) senesinde Mısır’ı aldı. Haremeyn-i şerîfeyn de ele girmiş oldu. Hutbelerde ismini; “Mekke ve Medine’nin hizmetçisi” diye okuttu. Son Abbasî halîfesi olan, Ya’kûb bin Müstemsik-billah’dan mukaddes emânetleri alarak halîfe oldu.    Devamını Oku

Devamını Oku

Şeyh Şamil Hazretleri

Meşhûr Kafkas kahramanı, âlim ve velî. Rusların, Kafkasya’da ortadan kaldırmak istediği İslâmiyeti, tekrar ihyâ etmek, yaymak için uğraşan, Kafkas-Rus mücâdelesinin en unutulmaz siması ve düzenli Rus ordularını dize getiren büyük mücâhid. 1212 (m. 1797) senesinde Dağıstan’ın Gimri köyünde doğdu. Babası Muhammed, ona Ali ismini verdi. Küçük yaşta ağır bir hastalığa yakalanan Ali’ye, âdetlerine uyarak, Şâmil ismini de verdiler ve o isimle çağırmaya başladılar.
Devamını Oku

Devamını Oku

Fatih Sultan Mehmet Han

İstanbul’u fetheden Osmanlı sultânı. Din ve fen bilgilerinde âlim, kerâmetler sahibi ve velî. 835 (m. 1432) senesinde Edirne’de doğdu. Babası altıncı Osmanlı Pâdişâhı Murâd Hân olup, annesi Hümâ Hâtun’dur. Fâtih Sultan Mehmed Hân. Önce Manisa’da sancak beyi oldu. Ondört yaşında babasının yerine ilk defa pâdişâh oldu. 855 (m. 1451) yılında kesin olarak Osmanlı tahtına oturdu, İstanbul’u fethetti. 886 (m. 1481) yılında vefât edip, Muhyiddîn Ebü’l-Vefâ hazretleri tarafından kıldırılan cenâze namazından sonra, İstanbul’da yaptırdığı Fâtih Câmii’nin bahçesindeki türbesine defnedildi.    Devamını Oku

Devamını Oku