ARA
HİKMET EHLİ ZATLAR BUYURUYOR Kİ
Herkes imtihandadır
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Allahü teâlânın çok merhametli olduğunu bildiren âyet-i kerimeler, azap âyetleridir. Allahü teâlâ, kulları yanmasın diye, bir emri defalarca bildiriyor, (Yapmayın, böyle yaparsanız şöyle azap çekersiniz) demek suretiyle ikaz ediyor.

Herkes imtihandadır. Bu imtihanda, Allahü teâlâ önceden her şeyi bildiriyor. Bunu soracağım, cevabı da budur diyor. Yani, öyle bir imtihan ki, sorular ve cevaplar belli, kitaplara bakmak, kopya çekmek, istediğine sormak serbest. Buna rağmen bu imtihanı verememek çok acıdır.

Küfre düşmekten korkmayan küfre düşebilir. Çok korkacağız ve bu korku sebebiyle hazırlıklı olacağız. İmtihanda olduğumuzu unutmamalıyız. Dua ederken, imanla ölmeyi ve şehid olmayı muhakkak istemeliyiz.

Eğer dualarımızın kabul olmasını istiyorsak, birinin duasını almamız, birini sevindirmemiz lazımdır. Bir mübarek zata, (Efendim, çocuğumuz çok hasta, şifa bulması için dua eder misiniz?) demişler. O zat, (Şurada fakir biri var, önce onu sevindirin, sonra gelin) buyurmuş. Fakir sevindirildikten sonra yapılan duayla, çocuk sıhhatine kavuşmuş. Demek ki, Allahü teâlânın duamızı kabul edip bizi sevmesi için, Onun kullarını sevindirmek gerekiyor.

Bir bölgede yağmur yağmıyordu, kuraklık çok sıkıntı vermeye başlamıştı. Herkes yağmur yağması için dua ediyorsa da; yağmur yağmıyordu. Evliyadan bir zat, ne yapacağını şaşıran insanlara dedi ki:
— Bunun çaresi vardır. Sebeplerine yapışmadan yağmur yağmaz.
— Aman hocam, çaresi ne ise söyleyin! Şu felaketten bir an önce kurtulalım.
— Vermeden istemek olmaz. Allah için de, vermeden istemek olmaz. Benim bu cübbemden başka bir şeyim yok, ben cübbemi veriyorum, herkes bir şeyler getirsin.

Bunun üzerine herkes verebileceği şeyleri getirip ortaya koydu, çok şey yığıldı. Bu mübarek zat, birkaç kişinin bunları, bölgedeki fakirlere dağıtmasını istedi. Oradakiler hepsini fakir fukaraya dağıtıp geri gelince, mübarek zat şöyle dua etti:
— Ya Rabbi, Kullarını sevindirenlerin dualarını kabul edeceğini bildiriyorsun, biz de senin fakir kullarını sevindirdik, sen de yağmur ihsan edip, bizleri sevindir!

Bunun üzerine yağmur başladı. Sonra mübarek zat dedi ki:
— İşte gördüğünüz gibi, sadaka vermeyenin, insanları sevindirmeyenin duası kabul olmaz.

İmam-ı Ahmed Rabbani Hazretleri

1563 yılında Hindistan'ın Serhend (Sihrind) şehrinde doğdu. İmam-ı Rabbani ismiyle tanınmıştır. İmam-ı Rabbani, Rabbani âlim demek olup, kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından eksiksiz ve kâmil, olgun âlim demektir. Hicri ikinci bin yılının müceddidi (yenileyicisi) olmasından dolayı Müceddid-i elf-i sani, ahkam-ı İslamiye ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle, Sıla ismi verilmiştir. Hazret-i Ömer'in soyundan olduğu için, Faruki nesebiyle anılmış, Serhend şehrinden olduğu için de oraya nisbetle, Serhendidenilmiştir.   Devamını Oku

Devamını Oku

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri

Ehl-i sünnetin reisidir. Fıkıh bilgilerini, Ehl-i sünnet itikadını topladı. Yüzlerce talebesine öğretip, kitaplara geçirilmesine sebep oldu. Müslümanlar tarafından kağıt imali bunun zamanında başladı.
Derin ilmi, keskin zekası, aklı, zühdü, takvası, hilmi, salahı ve cömertliği yüzlerce kitaplara yazılıp anlatılmıştır. Talebesi pek çok olup, büyük müctehidler, âlimler yetiştirdi. Ehl-i sünnetin yüzde sekseni Hanefi mezhebindedir.
Asıl adı Numan’dır. 80 (m. 699) senesinde Kufe’de doğup, 150 [m.767]’de Bağdat’ta şehid edildi.   Devamını Oku

Devamını Oku

Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri

Büyük İslâm âlimlerinden ve evliyânın en meşhûrlarından. Künyesi Ebû Muhammed’dir. Muhyiddîn, Gavs-ül-a’zam, Kutb-i Rabbanî, Sultân-ı evliyâ, Kutb-i a’zam, Bâz-ül-Eşheb gibi lakâbları vardır. 470 (m. 1077) senesinde İran’ın Geylân şehrinde doğdu. Bu sebeple de Geylânî denilmiştir. 561 (m. 1166)’de 91 yaşında iken Bağdad’da vefât etti.

Devamını Oku

Devamını Oku

Yavuz Sultan Selim Han

İslâm halîfelerinin yetmişdördüncüsü ve Osmanlı pâdişâhlarının dokuzuncusu. İkinci Bâyezîd Hân’ın oğlu, Sultan Süleymân Hân’ın babasıdır. Hilâfeti, Osmanlı pâdişâhlarına bağlayan padişahtır. 875(m. 1470)’de Amasya’da doğdu. 920(m. 1514)’de Çaldıran’da İran şahı İsmâil-i Safevî’yi mağlub ederek, bozuk inanışlarının yayılmasını önledi. Böylece İslâmiyete büyük hizmet etti. 923(m. 1517) senesinde Mısır’ı aldı. Haremeyn-i şerîfeyn de ele girmiş oldu. Hutbelerde ismini; “Mekke ve Medine’nin hizmetçisi” diye okuttu. Son Abbasî halîfesi olan, Ya’kûb bin Müstemsik-billah’dan mukaddes emânetleri alarak halîfe oldu.    Devamını Oku

Devamını Oku

Şeyh Şamil Hazretleri

Meşhûr Kafkas kahramanı, âlim ve velî. Rusların, Kafkasya’da ortadan kaldırmak istediği İslâmiyeti, tekrar ihyâ etmek, yaymak için uğraşan, Kafkas-Rus mücâdelesinin en unutulmaz siması ve düzenli Rus ordularını dize getiren büyük mücâhid. 1212 (m. 1797) senesinde Dağıstan’ın Gimri köyünde doğdu. Babası Muhammed, ona Ali ismini verdi. Küçük yaşta ağır bir hastalığa yakalanan Ali’ye, âdetlerine uyarak, Şâmil ismini de verdiler ve o isimle çağırmaya başladılar.
Devamını Oku

Devamını Oku

Fatih Sultan Mehmet Han

İstanbul’u fetheden Osmanlı sultânı. Din ve fen bilgilerinde âlim, kerâmetler sahibi ve velî. 835 (m. 1432) senesinde Edirne’de doğdu. Babası altıncı Osmanlı Pâdişâhı Murâd Hân olup, annesi Hümâ Hâtun’dur. Fâtih Sultan Mehmed Hân. Önce Manisa’da sancak beyi oldu. Ondört yaşında babasının yerine ilk defa pâdişâh oldu. 855 (m. 1451) yılında kesin olarak Osmanlı tahtına oturdu, İstanbul’u fethetti. 886 (m. 1481) yılında vefât edip, Muhyiddîn Ebü’l-Vefâ hazretleri tarafından kıldırılan cenâze namazından sonra, İstanbul’da yaptırdığı Fâtih Câmii’nin bahçesindeki türbesine defnedildi.    Devamını Oku

Devamını Oku