ARA
HİKMET EHLİ ZATLAR BUYURUYOR Kİ
Dua kabul olur
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
(Allahü teâlâ, dua edin kabul edeyim buyurduğu halde, dua ediyoruz ama kabul olmuyor) dememeli. Kabul oluyor, fakat Cenab-ı Hak merhametinden hemen o işi yaratmıyor. Yani, (Ey kulum, sen bu sıkıntıdan kurtulmak istiyorsun, ama bunun karşılığında sana vereceğim nimetleri bilmiyorsun) buyuruyor. O halde dua etmeye devam etmeli, kabul olduğundan şüphe etmemeli.

Eskiler, (Ya Rabbi, memleketimizi kaht-ü galâdan muhafaza eyle) diye dua ederdi. Kaht yokluk, galâ da pahalılık demektir. Bir şeyin yokluğu, pahalılığından daha kötüdür. Şimdi böyle dualar unutuldu. Sadece şikâyetler kaldı.

(Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm) demek, musibet ve belayı geri çevirir. Gelmiş olan bela ve musibetin kalkması için ise, istiğfar etmek lazımdır. Cenab-ı Hak, (Tevbe ederseniz, imdadınıza yetişirim) buyuruyor. Günahlar ve belalardan korunmak için, tevbe ve istiğfar etmelidir.

Hatm-i tehlil yani 70 bin kelime-i tevhid, ölü veya diri birine hediye edilse, ne kadar günahkâr olursa olsun, hediye edilen affolur.

Ölümü düşünmek, ömrü uzatır, uzun emel ömrü kısaltır.

Güzel huylu olmak, İslam ahlâkının esasıdır. Kalb kırmanın kapısı açılınca küfre girilebilir. Demek ki, küfrün hemen yanında kalb kırmak vardır. Kalb Allahü teâlâya en yakın organdır, Onun komşusudur. Kalb rahatsız olunca komşu da incinir. Kalb kırmamalı. Hiç kimsenin kalbini incitmemeli. Birçok kişi, komşu yüzünden evini değiştirmiştir. Çok dikkat etmeli, Müslümanın kalbi, nazargâh-ı ilâhidir.

Hadis-i şerifte, (Kalb kırmak, Kâbe’yi yetmiş defa yıkmaktan daha kötüdür) buyuruluyor. İyi, kötü, hiç kimsenin kalbini incitmemeli. Allahü teâlâyı en çok inciten küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günah yoktur. Buyuruluyor ki:
Hakiki Müslüman hiç gönül kırmaz,
Bilir, bundan büyük bir günah olmaz.

Bir Müslümana çatık kaşla bakmak bile haramdır. Güler yüzlü olmayan kimse, mümin sıfatlı değildir. Müslüman olsun, gayrimüslim olsun, herkese karşı güler yüzlü, tatlı sözlü olmalı. Başkasının kötü ahlâkından şikâyet edenin, kendisi kötü ahlâklıdır. Güzel ahlâk, sıkıntılara sabretmek, eziyetleri sineye çekmektir.

İmam-ı Ahmed Rabbani Hazretleri

1563 yılında Hindistan'ın Serhend (Sihrind) şehrinde doğdu. İmam-ı Rabbani ismiyle tanınmıştır. İmam-ı Rabbani, Rabbani âlim demek olup, kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından eksiksiz ve kâmil, olgun âlim demektir. Hicri ikinci bin yılının müceddidi (yenileyicisi) olmasından dolayı Müceddid-i elf-i sani, ahkam-ı İslamiye ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle, Sıla ismi verilmiştir. Hazret-i Ömer'in soyundan olduğu için, Faruki nesebiyle anılmış, Serhend şehrinden olduğu için de oraya nisbetle, Serhendidenilmiştir.   Devamını Oku

Devamını Oku

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri

Ehl-i sünnetin reisidir. Fıkıh bilgilerini, Ehl-i sünnet itikadını topladı. Yüzlerce talebesine öğretip, kitaplara geçirilmesine sebep oldu. Müslümanlar tarafından kağıt imali bunun zamanında başladı.
Derin ilmi, keskin zekası, aklı, zühdü, takvası, hilmi, salahı ve cömertliği yüzlerce kitaplara yazılıp anlatılmıştır. Talebesi pek çok olup, büyük müctehidler, âlimler yetiştirdi. Ehl-i sünnetin yüzde sekseni Hanefi mezhebindedir.
Asıl adı Numan’dır. 80 (m. 699) senesinde Kufe’de doğup, 150 [m.767]’de Bağdat’ta şehid edildi.   Devamını Oku

Devamını Oku

Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri

Büyük İslâm âlimlerinden ve evliyânın en meşhûrlarından. Künyesi Ebû Muhammed’dir. Muhyiddîn, Gavs-ül-a’zam, Kutb-i Rabbanî, Sultân-ı evliyâ, Kutb-i a’zam, Bâz-ül-Eşheb gibi lakâbları vardır. 470 (m. 1077) senesinde İran’ın Geylân şehrinde doğdu. Bu sebeple de Geylânî denilmiştir. 561 (m. 1166)’de 91 yaşında iken Bağdad’da vefât etti.

Devamını Oku

Devamını Oku

Yavuz Sultan Selim Han

İslâm halîfelerinin yetmişdördüncüsü ve Osmanlı pâdişâhlarının dokuzuncusu. İkinci Bâyezîd Hân’ın oğlu, Sultan Süleymân Hân’ın babasıdır. Hilâfeti, Osmanlı pâdişâhlarına bağlayan padişahtır. 875(m. 1470)’de Amasya’da doğdu. 920(m. 1514)’de Çaldıran’da İran şahı İsmâil-i Safevî’yi mağlub ederek, bozuk inanışlarının yayılmasını önledi. Böylece İslâmiyete büyük hizmet etti. 923(m. 1517) senesinde Mısır’ı aldı. Haremeyn-i şerîfeyn de ele girmiş oldu. Hutbelerde ismini; “Mekke ve Medine’nin hizmetçisi” diye okuttu. Son Abbasî halîfesi olan, Ya’kûb bin Müstemsik-billah’dan mukaddes emânetleri alarak halîfe oldu.    Devamını Oku

Devamını Oku

Şeyh Şamil Hazretleri

Meşhûr Kafkas kahramanı, âlim ve velî. Rusların, Kafkasya’da ortadan kaldırmak istediği İslâmiyeti, tekrar ihyâ etmek, yaymak için uğraşan, Kafkas-Rus mücâdelesinin en unutulmaz siması ve düzenli Rus ordularını dize getiren büyük mücâhid. 1212 (m. 1797) senesinde Dağıstan’ın Gimri köyünde doğdu. Babası Muhammed, ona Ali ismini verdi. Küçük yaşta ağır bir hastalığa yakalanan Ali’ye, âdetlerine uyarak, Şâmil ismini de verdiler ve o isimle çağırmaya başladılar.
Devamını Oku

Devamını Oku

Fatih Sultan Mehmet Han

İstanbul’u fetheden Osmanlı sultânı. Din ve fen bilgilerinde âlim, kerâmetler sahibi ve velî. 835 (m. 1432) senesinde Edirne’de doğdu. Babası altıncı Osmanlı Pâdişâhı Murâd Hân olup, annesi Hümâ Hâtun’dur. Fâtih Sultan Mehmed Hân. Önce Manisa’da sancak beyi oldu. Ondört yaşında babasının yerine ilk defa pâdişâh oldu. 855 (m. 1451) yılında kesin olarak Osmanlı tahtına oturdu, İstanbul’u fethetti. 886 (m. 1481) yılında vefât edip, Muhyiddîn Ebü’l-Vefâ hazretleri tarafından kıldırılan cenâze namazından sonra, İstanbul’da yaptırdığı Fâtih Câmii’nin bahçesindeki türbesine defnedildi.    Devamını Oku

Devamını Oku