ARA
HİKMET EHLİ ZATLAR BUYURUYOR Kİ
Peygamber efendimizin ahlâkı
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Herkesi terbiye eden birisi vardır. Ya ana babası veya hocası. Resulullah efendimiz de, (Beni Rabbim terbiye etti) buyuruyor. O hiçbir mümine sert bakmamıştır. Hakaret sayılabilecek bir söz söylememiştir. Kâfirlere en sert söz olarak, (Bilmiyorlar, bilseler böyle yapmazlardı) buyurmuştur. Herhangi bir şey istendiği zaman, yok dediği vaki olmamıştır. Varsa vermiş, yoksa susmuştur. Hiçbir kimse, hiçbir bakımdan, hiçbir şekilde Onun zerresi olamaz. Allahü teâlâ, Onu en mükemmel bir şekilde yaratmıştır. Hırka-i şerifin kokusu asırlardan beri sürüyor. Kokluyoruz, kokluyoruz, gitmiyor. Herhangi bir koku sürülmüş değil.

Allah bir kulunu aziz ederse, kimse onu zelil edemez. Allah’ın zelil kıldığını da kimse aziz edemez. O âlemlere rahmettir. Onun ahlâkı, Kur’an ahlâkıydı. Yani, her işi Allahü teâlânın rızasına uygundu.

Öksüzün bayram sevinci
Bir bayram günü Peygamber efendimiz evinden çıkmış, mescide gidiyordu. Yolda bayram sevinci içinde oynayan çocuklara rastladı. Hepsi bayramlık yeni elbiseler giymiş, sevinç içinde sağa sola koşuyorlardı. İçlerinde zayıf ve çelimsiz bir çocuk vardı. Eski ve yırtık elbiseleri içinde, melul ve mahzun bir kenara çekilmiş, neşe ve sevinç içinde oynayan çocuklara bakıyordu. Peygamber efendimiz bu çocuğa buyurdu ki:
— Yavrum, niye arkadaşlarınla gülüp oynamıyorsun da, bir kenara çekilmiş böyle duruyorsun?

Çocuk kim olduğunu bilmeden dedi ki:
— Ben hem öksüzüm, hem de yetimim. Babam, şehid oldu. Annem başka biriyle evlendi.

Peygamber efendimiz çocuğun elinden şefkatle tuttu. Sevgiyle saçlarını okşadı.
— Yavrum, ister misin ki, Resulullah baban, Aişe annen, torunları Hasan ile Hüseyin de kardeşin olsun?

Yetim yavru, karşısındaki şefkat dolu, nur yüzlü insanın Peygamber efendimiz olduğunu anlayınca sevinçle dedi ki:
— Ya Resulallah, nasıl istemem?

Efendimiz aleyhisselam çocuğun elinden tutarak evine götürdü. Yedirip, içirip, yeni elbiseler giydirdi. Çocuklar onu tanıyıp etrafına toplandılar. Durumundaki değişikliği görüp sordular:
— Nedir sendeki bu hâl?

Yetim çocuk başından geçenleri anlattı. Diğer çocuklar, bu yetim yavrunun Peygamber efendimiz tarafından evlatlığa alındığını duyunca:
Keşke bizim babalarımız da, o savaşta şehid düşselerdi de, bizi de Resulullah evlatlığa alsaydı, dediler.

İmam-ı Ahmed Rabbani Hazretleri

1563 yılında Hindistan'ın Serhend (Sihrind) şehrinde doğdu. İmam-ı Rabbani ismiyle tanınmıştır. İmam-ı Rabbani, Rabbani âlim demek olup, kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından eksiksiz ve kâmil, olgun âlim demektir. Hicri ikinci bin yılının müceddidi (yenileyicisi) olmasından dolayı Müceddid-i elf-i sani, ahkam-ı İslamiye ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle, Sıla ismi verilmiştir. Hazret-i Ömer'in soyundan olduğu için, Faruki nesebiyle anılmış, Serhend şehrinden olduğu için de oraya nisbetle, Serhendidenilmiştir.   Devamını Oku

Devamını Oku

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri

Ehl-i sünnetin reisidir. Fıkıh bilgilerini, Ehl-i sünnet itikadını topladı. Yüzlerce talebesine öğretip, kitaplara geçirilmesine sebep oldu. Müslümanlar tarafından kağıt imali bunun zamanında başladı.
Derin ilmi, keskin zekası, aklı, zühdü, takvası, hilmi, salahı ve cömertliği yüzlerce kitaplara yazılıp anlatılmıştır. Talebesi pek çok olup, büyük müctehidler, âlimler yetiştirdi. Ehl-i sünnetin yüzde sekseni Hanefi mezhebindedir.
Asıl adı Numan’dır. 80 (m. 699) senesinde Kufe’de doğup, 150 [m.767]’de Bağdat’ta şehid edildi.   Devamını Oku

Devamını Oku

Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri

Büyük İslâm âlimlerinden ve evliyânın en meşhûrlarından. Künyesi Ebû Muhammed’dir. Muhyiddîn, Gavs-ül-a’zam, Kutb-i Rabbanî, Sultân-ı evliyâ, Kutb-i a’zam, Bâz-ül-Eşheb gibi lakâbları vardır. 470 (m. 1077) senesinde İran’ın Geylân şehrinde doğdu. Bu sebeple de Geylânî denilmiştir. 561 (m. 1166)’de 91 yaşında iken Bağdad’da vefât etti.

Devamını Oku

Devamını Oku

Yavuz Sultan Selim Han

İslâm halîfelerinin yetmişdördüncüsü ve Osmanlı pâdişâhlarının dokuzuncusu. İkinci Bâyezîd Hân’ın oğlu, Sultan Süleymân Hân’ın babasıdır. Hilâfeti, Osmanlı pâdişâhlarına bağlayan padişahtır. 875(m. 1470)’de Amasya’da doğdu. 920(m. 1514)’de Çaldıran’da İran şahı İsmâil-i Safevî’yi mağlub ederek, bozuk inanışlarının yayılmasını önledi. Böylece İslâmiyete büyük hizmet etti. 923(m. 1517) senesinde Mısır’ı aldı. Haremeyn-i şerîfeyn de ele girmiş oldu. Hutbelerde ismini; “Mekke ve Medine’nin hizmetçisi” diye okuttu. Son Abbasî halîfesi olan, Ya’kûb bin Müstemsik-billah’dan mukaddes emânetleri alarak halîfe oldu.    Devamını Oku

Devamını Oku

Şeyh Şamil Hazretleri

Meşhûr Kafkas kahramanı, âlim ve velî. Rusların, Kafkasya’da ortadan kaldırmak istediği İslâmiyeti, tekrar ihyâ etmek, yaymak için uğraşan, Kafkas-Rus mücâdelesinin en unutulmaz siması ve düzenli Rus ordularını dize getiren büyük mücâhid. 1212 (m. 1797) senesinde Dağıstan’ın Gimri köyünde doğdu. Babası Muhammed, ona Ali ismini verdi. Küçük yaşta ağır bir hastalığa yakalanan Ali’ye, âdetlerine uyarak, Şâmil ismini de verdiler ve o isimle çağırmaya başladılar.
Devamını Oku

Devamını Oku

Fatih Sultan Mehmet Han

İstanbul’u fetheden Osmanlı sultânı. Din ve fen bilgilerinde âlim, kerâmetler sahibi ve velî. 835 (m. 1432) senesinde Edirne’de doğdu. Babası altıncı Osmanlı Pâdişâhı Murâd Hân olup, annesi Hümâ Hâtun’dur. Fâtih Sultan Mehmed Hân. Önce Manisa’da sancak beyi oldu. Ondört yaşında babasının yerine ilk defa pâdişâh oldu. 855 (m. 1451) yılında kesin olarak Osmanlı tahtına oturdu, İstanbul’u fethetti. 886 (m. 1481) yılında vefât edip, Muhyiddîn Ebü’l-Vefâ hazretleri tarafından kıldırılan cenâze namazından sonra, İstanbul’da yaptırdığı Fâtih Câmii’nin bahçesindeki türbesine defnedildi.    Devamını Oku

Devamını Oku